AHİT SANDIĞI (SEKİNE SANDIĞI)

Mars, Güneş, Merkür, Zühal (Satürn), Jüpiter, Venüs ve Ay gibi gezegenlerin, yedi temel ses ve rengi ürettiği ifade edilmektedir.

HANIF TÜRK

Üstad M.H. ULUĞ & Hanif TÜRK

AHİT SANDIĞI (SEKİNE SANDIĞI)

Üstad M.H. ULUĞ & Hanif TÜRK

Sekine’nin Sandığı, hem fiziksel yapısı hem de sembolik anlamlarıyla dikkat çeker. Sandığın boyutları beş karış boyunda, üç karış eninde ve üç karış yüksekliğindedir. Sandığın kapağı, dikkat çeken bir özellik olarak, tamamen altın kaplamadır. Altının parlaklığı ve değerli oluşu, sandığın önemini ve kutsallığını pekiştiren unsurlardan biridir.

Sandığın üst kısmında yer alan iki melek figürü, sandığın en dikkat çekici unsurlarından biridir. Bu melekler, yüz yüze durmakta ve kanatlarını açmış bir şekilde tasvir edilmiştir. Meleklerin yüz yüze duruşu, bir tür diyalog ve birliktelik simgesi olarak yorumlanabilir. Kanatlarının açık olması ise, koruyucu ve kutsal bir anlam taşımaktadır.

Sekine’nin Sandığı'nın tabut benzeri yapısı, hem fiziksel hem de sembolik olarak büyük bir değer taşımaktadır.

Sekine’nin Sandığı, adını 'iç barış' anlamına gelen sekine kelimesinden alır ve bu isim, kutsal metinlerde sıkça geçmektedir. Tevrat'ta bu kutsal nesneye 'kerrubiyan' denir, ki bu İbranice'de 'Rab gibi' anlamına gelir.

Sekine’nin Sandığı'nın kökeni, Eski Ahit'te tarif edilen ve Musa'ya Tanrı tarafından verilen Ahit Sandığı'na dayanır. Ahit Sandığı, İsrailoğulları için kutsal bir emanet olup, Tanrı'nın onlarla olan ahdini temsil eder.

Sekine’nin Sandığı, tarih boyunca farklı kültürlerde ve inanç sistemlerinde derin manevi ve ruhsal anlamlar taşıyan bir obje olarak kabul edilmiştir. Sekine, kelime anlamı olarak "iç huzuru ve sükunet" ifade eder; bu kavram, insan ruhunun derinliklerinde barış ve aydınlanma arayışının sembolüdür. Sekine’nin Sandığı, bu içsel yolculukta bir rehber, bir işaret fişeği olarak görülür. Kalpte bir tohum gibi uyanarak ruhani bir aydınlatır ve bireyin şeffaf ve saf bir bedene ulaşmasında önemli bir rol oynar.

Manevi anlamda Sekine’nin Sandığı, bireyin ruhsal dönüşüm sürecini destekleyen bir semboldür. Yengeç burcu yüce erenleri, Sekine ruhunu insanlara ilk verenler olarak kabul edilir. Bu sayede insanlık, manevi bir dönüşüm yaşayarak daha yüksek bir bilinç düzeyine erişmiştir.

Sandığın içindeki manevi öğeler, bireyin içsel barışa ve yüksek bilinç düzeyine ulaşma sürecinde rehberlik eder.

Kabe, İslam'ın kutsal yapılarından biridir ve içinde iki özel taş barındırır: Siyah Taş ve Esat Taşı. Bu taşlar, dini ve tarihi anlamlarıyla dikkat çeker. Siyah Taş, Hacerülesved olarak da bilinir ve Kabe'nin doğu köşesinde bulunur. Esat Taşı ise 'en mutlu' anlamına gelir.

Esat Taşı, 'sözünü tut' yolunu aşmanın sembolüdür. Bu çift taş, 'Zülkarneyn' yani 'iki boynuzlu kutup' olarak bilinir. Bu taşlar, kişinin Rabb'e verdiği sözü hatırlatır ve onu tutmaya teşvik eder.

Kabe'deki sandıkta bulunan taşlara 'şahadet taşı' denir. Bu taşlar, Kelime-i Şahadet'in sembolüdür ve Rabb'i görüp ödemeyi hatırlatır. Sandığın bulunduğu çadırdaki bölüme 'Musa ve Harun hariç' kimse giremezdi; girmek denkti ölüme.

Sensin, ahdin sandığı! Ahit Sandığı, kapağı tövbenin ve ilahi bağlantının sembolüdür. Tövbe et! Bu bir tövbe çağrısıdır, çünkü Sandık ilahi vaadin ağırlığını taşır ve buna saygı göstermemek kişiyi geçmiş çağların yük taşıyıcısı haline getirebilir.

İki meleğin arasında duran Sandık, insanlık ile ilahi olan arasındaki ebedi anlaşmanın bir kanıtıdır.

Eski çağlarda Adem Tanrı ile "Rabb'imsin" diye bir antlaşma yapmış ve bu iki taş onun bu sözüne şahitlik etmiştir. Bu nedenle sandığa “Ahit Sandığı!” denilmektedir.

Yoksa! Rahmân'a meydan okuyan İblis gibi olmaktan sakının. Sandık fiziksel bir nesne değil insanlığı Yaratıcısına bağlayan ilahi antlaşmanın bir sembolüdür. Onu ihmal etmek ya da saygısızlık etmek, tanrısallığın özüne karşı çıkmaktır.

Tevrât'ta Sina Dağı'nda yetmiş kişinin renkleri gördüğü değil, duyduğu ifadesi, teolojik ve mistik açıdan büyük bir gizemi barındırır. Bu ifade, her sesin bir renkle eşleştirildiği bir anlayışı işaret eder. Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, çivit ve mor renklerinin, müzik notaları Do, Re, Mi, Fa, Sol, La ve Si ile aynı frekansta olduğu inancı, yalnızca bir metafor olmanın ötesinde, derin bir anlam taşır.

Tevrât'taki bu ifade, duyuların ötesinde bir deneyimi tasvir eder. Renklerin duyulması, sinestezi olarak bilinen ve bir duyusal veya bilişsel yolun uyarılmasının başka bir duyusal veya bilişsel yolu tetiklediği nörolojik bir durumla ilişkilendirilebilir. Bu bağlamda, renklerin seslerle eşleştirilmesi, sinestezi kavramına dayanan mistik bir deneyimi tanımlar.

Antik dönemlerde, birçok medeniyet renkler ve sesler arasındaki bağlantıyı anlamaya çalışmış ve bu bağlantıyı çeşitli şekillerde yorumlamıştır. Örneğin, antik Yunan filozofları Pythagoras ve Platon, evrenin müziksel ve matematiksel düzene sahip olduğuna inanmışlardır. Benzer şekilde, Orta Çağ'da İslam filozofları ve bilginleri, renkler ve sesler arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir.

Evrenin derinliklerinde, gezegenler ve renkler arasında karmaşık ve büyüleyici bir bağlantı bulunmaktadır. Mars, Güneş, Merkür, Zühal (Satürn), Jüpiter, Venüs ve Ay gibi gezegenlerin, yedi temel ses ve rengi ürettiği ifade edilmektedir.

Mars, kırmızı renk ve güçlü bir savaşçı ruhunu temsil ederken, Güneş altın sarısı ile ilişkilendirilir ve yaşam enerjisini simgeler. Merkür, yeşil rengin ve iletişimin gezegenidir; zihinsel berraklık ve ifade gücüyle bağdaştırılır. Zühal, koyu mavi veya indigo rengiyle bilinir ve disiplin, sorumluluk gibi kavramları temsil eder. Jüpiter, mor renk ve genişleme enerjisi ile ilişkilidir, bolluk ve bilgelik gezegenidir. Venüs, pembe veya açık yeşil ile sembolize edilir ve aşk, güzellik gibi olumlu duyguların gezegenidir. Son olarak, Ay gümüş rengindedir ve duygular, sezgi ve içsel dünyayı temsil eder.

Bu kozmik renk ve ses bağlantıları, mistik ve manevi anlamlar taşımaktadır. Her bir gezegenin temsil ettiği renk ve ses frekansı, insan ruhunun belirli bir yönüne hitap eder. Mars'ın kırmızısı, cesaret ve kararlılığı teşvik ederken, Venüs'ün pembesi sevgi ve uyumu artırır. Güneş'in parlak sarısı, yaşam enerjisini ve canlılığı yükseltir. Bu renk ve frekansların, bireylerin manevi yolculuklarında rehberlik edici bir rolü olduğu düşünülmektedir.

Miraç olayı, Hz. Muhammed'in (s.a.v) hayatında önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu olay sırasında, Hz. Muhammed'in yedi gök katını aşarak ER-RAHMAN ile buluştuğu ve her bir katında büyük bir peygambere selam verdiği anlatılır. Bu selamlaşmaların, peygamberler arasındaki manevi bağı ve ilahi mesajın sürekliliğini sembolize ettiği düşünülür. Miraç, İslam inancında derin bir manevi tecrübe olarak kabul edilir ve bu olay, sadece Hz. Muhammed'in değil, tüm Müslümanların manevi yolculuğunda önemli bir yere sahiptir.

Kur'an'ın en uzun suresi olan Bakara Suresi de, içinde barındırdığı derin sırlar ve manevi anlamlar nedeniyle büyük bir öneme sahiptir. Bakara Suresi'nin içeriğinde yer alan Sekine, manevi huzur ve ilahi emanet anlamına gelir. Sekine'nin, Allah’ın huzur ve güvenliğini temsil eder.

Miraç ve Bakara Suresi arasındaki bağlantı, İslam inancında derin bir manevi yolculuğun ve ilahi rehberliğin sembolü olarak kabul edilir. Miraç olayının detayları ve Bakara Suresi'nin içerdiği Sekine'nin sırları, inananların içsel dünyasında önemli bir etkiye sahiptir.