KIRIK KÂLB
AHMED’i rüyada görmek, pâye vermez insâna! Bir ömür, görmüş idi Süfyan, RESÛL’ü! Baksana!
KIYAMETNAME-M.H. ULUĞ KIZILKEÇİLİ
* ‘Halife Baba Turgut Koca’ya’ HÛ DOST
“KIRIK KÂLB”
Ebced’e dâir suâl sormuş idim ben dün size,
Bir, iki, kem küm sonu, birden kapandı âhize!
Kosova fatihi seyyidden gelen zâtın işi,
Pek dokundu, ceddi Bektaş’la gelen şol âcize!
‘Çok da bilmişsin, selâmetle!’ Deyip kovdun bizi!
Bildiğim şey az değildir! En son öğrendim sizi!
Çok nefesler derledin! Derlen! Nefesler bitmeden!
Çün ‘Nefessiz’ den gelir, Kur’an olan manzûm dizi!
RAB dahi İblîsi derhâl bak huzurdan kovmadı!
Maruzatı dinleyip oldu tarafsız bir kadı!
Sonra HAKK’I post-nîşin yaptı! Ama çok şıh gibi,
Posta Âdem konmadı bak, bilmeden hiçbir adı!
Kör sorarken bir suâl, AHMED surat asmış idi;
HAK uyardıkta, RESÛLULLAH’ı ter basmış idi!
Çok şükür! Âmâ değilken ben derûnumda dahi!
Her ne sorsam, nefs-i emmâren seni kasmış idi!
‘Şakk-ı hattı-istivâ’ yap önce sen! Sonra kasıl!
Gör ÂLÎ kimmiş! Vücûdda nerdemiş! Hem de nasıl!
İsmi bilmek, ismi tam giymek demek her hücrede!
Nabzı durdur! Çık omurgandan! Budur ermek asıl!
AHMED’i rüyada görmek, pâye vermez insâna!
Bir ömür, görmüş idi Süfyan, RESÛL’ü! Baksana!
Hiç rüyâ görmeksizin kalktıkta, gördüklerini,
Bir anımsarsan eğer, her şey olur âyan sana!
Rahm-i ZEHRA, rahmet-i HAYDER’le Hay! Zâid Koca!
Rûh-î YAHYA, ‘“Nefs-i pâk”’i etti ihya bak hoca!
‘“Külle şey’in halik illâ veçhe hû”’ derken Kitab!
Sen kapattın ‘Veçhime’ ; ‘Âhizeni’ Turgut Koca!
İnsâna, her şeyden evvel mahviyet lâzım iken!
Ceddiniz, mürşîd-i nâz-ü nâzenîn Kâzım iken!
Yıktınız bir beyti kim, var orda yalnız EHLİBEYT!
Mustafa Hüznî Uluğ gafil değil, hâzım iken!
Tutmasaydım el Yunus’tan! Olmasaydın sen Baba!
Zapturabta almasaydı hâmemi, ÂL-İ ABÂ!
Başka bir üslûbla ben bil ki çıkardım karşına!
Ol vakit Nef 'î ile Eşref’e derdin merhabâ!
En azından; çünkü ben onlar kadar bir heccavım!
Sanma kim bir pişekâr, yâhut da Hacı Cavcavım!
Perde-i ibretde hariçten gazel ben istemem!
Çok gazel sâhipleri oldu gazel misli avım!
Kırdığın kâlbin içinden çıktı işbu hıçkırık!
Taşlanan billûrda normaldir bulunsun çok kırık!
Bense burda sâde nefsi taşladım! Kalbi değil!
Nokta-i Bâ kâlbde çünkü! HAK kadar HAY hem arık!
İzzet-i nefs, insânın nefsinde meknuz bir imâm!
Ol îmâm çün nefse gelmiş ‘“emr-i secde”’, bittamâm!
Nefsimi kırsan darılmam! Çün nefis âit bana!
‘“Hazret”’e âittir İzzet! Kimseye kırdıramam!
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA – 06.05.1996
-YENİ TÜRKÇEYE ÇEVİRİSİ -
Dün ben size harflerin hesaplanmasına ilişkin bir soru sormuştum,
Bir, iki, kem küm sonu telefon kapandı!
Kosova fatihi olan ve peygamber âilesinden gelen bir şahsiyetin bu hareketi,
Atası Bektaş’a çıkan benim gibi fakire pek dokundu!
‘Çok da bilmişsin! Uğurlar olsun’ deyip kovdun bizi!
Bildiğim şey az değildir! En son öğrendim sizi!
Çok Bektaşi nefesleri derledin! Derlen! Nefesler bitmeden!
Çünkü Kur’an denen şiir gibi diziler, nefes almadan yaşayandan gelir!
RAB bile bak şeytanı huzurundan hemen kovmadı!
Tarafsız bir yargıç gibi, savunmasını dinledi!
Sonra makama HAKK’ı oturttu! Ama dikkat et! Bir çok şeyh gibi,
ALLAH’ın hiçbir adının sırrını bilmeden, Âdem o posta konmadı!
Bir kör adam soru sorarken, Hz.MUHAMMED surat asmıştı!
HAK kendisini uyarınca, ALLAH’ın Resûl’ünü ter basmıştı!
Çok şükür, ben içimde de kör değilken,
Sana her ne sorsam büyüklük kompleksin seni kasmıştı!
Önce eksenini yar da! Ondan sonra kasıl!
Gör! ÂLÎ kimmiş! Vücûdda nerdeymiş! Ve o nasılmış!
ALLAH’ın adını bilmek, o adı her hücrede giymek demektir:
Nabzı durdur! Omurgandan çık! İşte asıl ermek budur!
Hz.MUHAMMED’i rüyâda görmek, insâna seçkin yer vermez!
Ebu Süfyan, Hz.RESÛL’ü ömür boyu görmüştü! Baksana!
Hiç rüyâ görmeden uykudan kalktığında,
Uykuda gördüklerini eğer anımsarsan, herşeyin sırrı sana apaçık olur!
FÂTMA’nın rahmi, ÂLÎ’den yağan rahmetle diri !Kocaya gerek yok!
Bak hocam! (Adı hayât verici demek olan) Yahya’nın rûhu,
(Meryem denen) tertemiz cana hayât verdi!
Kitab ‘“Herşey yok olur! Ama o şeyin yüzü hariç”’ derken,
Sen ‘yüzüm’e ‘alıcı’nı kapattın! Turgut Koca!
İnsâna heyşeyden önce, alçak gönüllü olmak gereklidir!
Pederiniz ‘zarif Bektaşi tarikatından Kazım baba’ iken,
Siz öyle bir evi yıktınız ki, orda yalnız EHL-İ BEYT vardır!
Yâni Mustafa Hüznî Uluğ aymaz değil, uyanmıştır!
Ben Yunus baba’dan yola girmeseydim, sen de Bektaşi babası olmasaydın,
Kalemimi de MUHAMMED âilesi denetim altında tutmasaydı,
Bil ki karşına başka bir ağızla çıkardım!
O vakit sen taşlama ustaları şair Nef’i ve Eşref’e merhâba derdin!
Çünkü ben, en azından onlar kadar, taşlama ustasıyım!
Beni orta oyuncu yamağı veya hacivat sanma!
Karagöz’ün ibret perdesinde, dışardan gazel istemem!
Çok gazelci, gazel denen ceylan gibi, bana av oldu!
Bu hıçkırık senin kırdığın kalbin içinden geldi!
Taşlanan kristalde, çok kırık bulunması normaldir!
Bense burda senin yükseklik kompleksini taşladım! Kalbini değil!
Çünkü B noktası (ÂLÎ) kâlbde! HAK kadar diri ve tertemiz!
İzzet-i nefs, insânın kendi özünde saklı bir ‘imâm’dır!
‘O İmâm’ hakkında ‘“Tapın emri”’, insânın kendi canına gelmiştir!
Büyüklük kompleksimi kırsan! Darılmam! Zirâ o, cana yâni bana âit!
Ama özümün yüceliği ona yâni Rûha, Hazret’e (Hz.ÂLÎ’ye) âittir! Kimseye kırdıramam!
M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ
ANKARA