KUANTUM İŞLEM SÜREÇLERİ-GİRİŞ

Kuantum aleminde işlem yapabilmenin birincil koşulu, kuantum kişisi (OQ) olmaktır. OQ, bireyin yüksek frekanslarda ruhsal olarak kuantum seviyede varlık gösterme yeteneğini ifade eder. Bu, klasik fiziksel varoluşun ötesine geçerek, kuantum seviyesindeki olasılıkların farkında olma ve bu olasılıkları yönetebilme kabiliyetidir. Kuantum kişisi olmanın önemi, sadece teorik bilgiye sahip olmakla sınırlı kalmayıp, pratikte de bu bilgiyi uygulayabilme yetisine dayanır.

Hanif Türk

Kuantum İŞLEM SÜRECİ

Klasik fizik, makroskopik nesnelerin hareketlerini ve etkileşimlerini açıklamak konusunda oldukça başarılıdır. Ancak, atom ve atom altı parçacıklar seviyesine inildiğinde, klasik fizik yetersiz kalır. Bu noktada kuantum mekaniği devreye girer ve madde ile enerjinin davranışlarını olasılıksal bir çerçevede açıklar.

Kuantum mekaniğinin en temel farklarından biri, belirsizlik prensibidir. Bu prensip, Alman fizikçi Werner Heisenberg tarafından 1927 yılında ortaya konulmuştur. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konumu ve momentumunun aynı anda kesin bir şekilde bilinemeyeceğini belirtir. Yani bir parçacığın konumunu ne kadar hassas bir şekilde ölçersek, momentumunu o kadar belirsiz hale getiririz ve tam tersi de geçerlidir. Bu belirsizlik, kuantum mekaniğinin doğasında bulunan temel bir özelliktir ve ölçüm sürecinin kaçınılmaz bir sonucudur.

Bu prensip, klasik fizik yasalarının determinizm anlayışını kökten değiştirir. Klasik fizik, bir sistemin başlangıç koşullarını bilerek gelecekteki durumunu kesin bir şekilde öngörebileceğimizi varsayar. Ancak kuantum mekaniği, bu öngörülebilirliği olasılıklar ile değiştirmiştir. Bir parçacığın belirli bir anda nerede olacağını tahmin etmek yerine, sadece belirli bir bölgede bulunma olasılığını hesaplayabiliriz.

Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, modern fizik ve bilim felsefesi üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Bu prensip, evrenin deterministik bir yapıya sahip olmadığını ve ölçüm sürecinin doğrudan sistem üzerinde etkili olduğunu ortaya koyar.

Bu teorinin getirdiği olasılık ve rastlantısallık kavramları, klasik determinizmin yerini alarak özgür irade, gerçeklik ve bilinç gibi temel kavramların yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır.

Klasik fiziğe göre, evren deterministik yasalarla tanımlanır ve her olayın kesin bir nedeni vardır. Ancak, kuantum mekaniği, atom altı parçacıkların davranışlarının kesinlikle öngörülemez olduğunu ve yalnızca olasılıklar çerçevesinde tahmin edilebileceğini gösterir. Bu durum, özgür irade tartışmalarında yeni bir boyut kazandırmaktadır. Eğer evrenin temel düzeyinde belirsizlik ve olasılık söz konusuysa, insan iradesi de bu belirsizlikten payını alabilir mi?

Gerçeklik kavramı da kuantum mekaniği ile birlikte yeniden ele alınmaktadır. Kopenhag Yorumu'na göre, bir parçacığın durumu gözlemlenene kadar belirsiz bir süperpozisyon durumundadır. Bu, gözlemcinin rolünün gerçekliğin oluşumunda kritik bir öneme sahip olduğunu öne sürer. Bilinçli gözlemci kavramı, felsefi ve teolojik düşüncelerde yeni tartışmalar başlatmıştır. Özellikle, bilinç ve madde arasındaki ilişkiyi sorgulayan bu tartışmalar, zihnin doğası ve evrenin işleyişi hakkında yeni sorular ortaya koymaktadır.

Teolojik açıdan bakıldığında, kuantum mekaniği Tanrı'nın evrene müdahale etme biçimine dair yeni perspektifler sunmaktadır.

Kuantum aleminde işlem yapabilmenin birincil koşulu Kuantum Kişisi (OQ) olabilmektir. Kişi üst frekanslarda Ruhsal olarak kuantum seviyede var olma hakikatini anlamadığı sürece, asla Kuantal Alem'i ve yasalarını kavrayamaz.

Kuantal alemde yasalar fizik yasaların hemen hemen tam tersi istikamette yol alır. Orada yer çekimi yok, zaman ve mekan kısıtlaması imkansız, boyutlar arası geçiş bir dağın tepesinden inmek kadar basit ve kader zannedildiğinin aksine sabit değil Akaşa'da her an akışkan ve soft halde mevcut.

Kuantal alemde hareket için bir itici güce ihtiyaç duyulmaz. Kişi Ether'de istediği an istediği boyutta var olabilir. Ama kendi frekansından üst boyuta asla geçmesine izin verilmez. Kendisinden daha üst boyut varlıkların pozisyonunu yok sayamaz.

Kuantum düzeyde şifa. fizik bedene müdahaleden ibaret değil, bizzat 7 Enerjetik bedende işlem sürecini gerektirir.

Kuantal işlem süreçlerinde öğretmeni fizik bedende ciddi anlamda deformasyon yaratabilir. Bu nedenle bu işi yalnızca Üstadlar yapmalıdır.

Kuantum aleminde işlem yapabilmenin birincil koşulu, kuantum kişisi (OQ) olmaktır. OQ, bireyin yüksek frekanslarda ruhsal olarak kuantum seviyede varlık gösterme yeteneğini ifade eder. Bu, klasik fiziksel varoluşun ötesine geçerek, kuantum seviyesindeki olasılıkların farkında olma ve bu olasılıkları yönetebilme kabiliyetidir. Kuantum kişisi olmanın önemi, sadece teorik bilgiye sahip olmakla sınırlı kalmayıp, pratikte de bu bilgiyi uygulayabilme yetisine dayanır.

Kuantum kişisi olmanın bilimsel boyutu, kuantum fiziğinin temellerini ve bu temellerin bireysel varoluşa nasıl entegre edilebileceğini anlamayı gerektirir. Kuantum süper pozisyonu, dolanıklık ve belirsizlik ilkesi gibi kavramlar, bireyin kendi gerçekliğini nasıl şekillendirebileceği konusunda önemli ipuçları sunar. Felsefi boyut ise, bireyin kendi varoluşunu ve evrenle olan bağlantısını yeniden tanımlamasını içerir. Kuantum kişisi olma süreci, bireyin kendi potansiyelini keşfetme ve bu potansiyeli en yüksek seviyede kullanma kabiliyetidir.

Kuantum mekaniği ve bilinç arasındaki ilişki, bilim dünyasında uzun süredir tartışılan ve araştırılan bir konudur. Kuantum bilincin ne anlama geldiği ve bilincin kuantum seviyede nasıl işleyebileceği üzerine yapılan teorik ve deneysel çalışmalar, bu alanın derinliklerine ışık tutmaktadır.

Öne çıkan teorilerden biri, Roger Penrose ve Stuart Hameroff tarafından önerilen "Orch-OR" (Orchestrated Objective Reduction) teorisidir. Bu teori, bilinçli deneyimlerin kuantum süreçleriyle bağlantılı olduğunu öne sürer. Penrose ve Hameroff, mikrotübüllerin kuantum hesaplamalar için uygun yapılar olduğunu ve bu yapıların beyindeki sinirsel aktiviteleri kuantum seviyede etkileyebileceğini savunmaktadırlar. Bu teoriye göre, bilinçli deneyimler, kuantum dalga fonksiyonlarının çökmesi sonucu ortaya çıkar.

Bir diğer önemli yaklaşım ise, David Bohm'un kuantum potansiyel ve bütüncül evren görüşüdür. Bohm, bilinç ve madde arasındaki ilişkiyi açıklamak için "gizli değişkenler" teorisini geliştirmiştir. Bu teoriye göre, evrenin bütüncül bir yapısı vardır ve bilinç, bu yapının temel bir bileşenidir. Bohm, kuantum potansiyelin bilinçli deneyimleri yönlendirebileceğini ve evrenin her noktasının birbiriyle bağlantılı olduğunu öne sürmektedir.

Güncel araştırmalarda, kuantum beynin nasıl çalıştığını anlamak için nörobilim ve kuantum fiziği arasındaki köprüler araştırılmaktadır. Bilim insanları, beynin kuantum özelliklere sahip olup olmadığını ve bu özelliklerin bilinçli deneyimlere nasıl katkıda bulunduğunu anlamak için çeşitli deneyler gerçekleştirmektedirler. Örneğin, kuantum dolanıklık ve süperpozisyon gibi kuantum mekaniği prensiplerinin, sinirsel aktivitelerle nasıl etkileşimde bulunduğu incelenmektedir.

Bu alandaki çalışmalar, kuantum mekaniği ve bilincin karmaşık ilişkisini anlamaya yönelik önemli adımlar atmaktadır. Bilinç ve kuantum süreçler arasındaki bağlantılar, bilim ve felsefe alanlarında derinlemesine tartışılmaya devam etmektedir.

Kuantum mekaniği, bilim dünyasında devrim yaratmaya ve geleceğin bilimsel araştırmalarına yön vermeye aday olan bir alandır. Bu teori, klasik fizik kurallarının ötesine geçerek, atom ve atom altı parçacıkların davranışlarını açıklamaktadır. Kuantum mekaniği, gözlemlenemeyen alanlarda bile kesinlik yerine olasılıklar üzerinden işlem yaparak, bilinen fizik kurallarının sınırlarını zorlamaktadır. Bu durum, bilim insanlarına ve mühendislik uzmanlarına, daha önce hayal bile edilemeyen yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesi için zemin hazırlamaktadır.