RÛH ve CAN

RÛH ve can arasında yargıç siz! Karar sizin! Daha açıklamaya Uluğ’a yoktur izin!

KIYAMETNAME-M.H. ULUĞ KIZILKEÇİLİ

Üstad M.H. Uluğ KIZILKEÇİLİ

“RUH ve CAN”

Özümüz HAK yanında sâbit! İnemez bize!

Çünkü onda rastlanmaz maddeye âit ize!

ALLAH ile ne ayni ne de ayrıdır bu öz!

O, gayb’a âit sırdır! Anlatamaz hiçbir söz!

Bu öz kâlbe yansıyıp olur siyah bir Nokta!

İşte budur RÛH veya FUAD denilen nükte!

Can, beynimize âit benlik bilincimizdir!

Rûh HAK bilinci olup ‘“BİZ”’ denen incimizdir!

Ayni anda her iki bilinç işlem yapamaz!

Çünkü ‘iki kıble’ye kılmak imkânsız namaz!

Derin hipnoz hâlinde uyutulan bir kişi,

Yapabilir o anda bilmediği her işi!

Hiçbir şey hatırlamaz, uyandırıldığı an!

Çünkü Rûhtan farklıdır, beyine âit zaman!

Bu yüzden can unutur, Rûha verdiği andı!

Kelime-i şahâdet getiremeyen yandı!

Hatırlayana kadar andını! Doğar tekrâr!

Her ölümünden sonra, Rûhuna âit, karâr!

Canın Rûha tutunan kısmı, girer cennete!

Cine dost olan kısmı sebep olur cinnete!

Kavuşur ‘“Sağ taraf”’ı her tür HAK emeline!

‘“Sol taraf”’ ise, düşer ‘“Zebânî”’nin eline!

Kalıbı yok olana kadar yanar o, mutlak!

Medyumlara rûh rolü oynar cinle, bu hortlak!

Çağırılan ölünün sûretine bürünür!

Medyumun hep ‘Solundan’ çıkıp halka görünür!

Çünkü mâlzemesini solda dalaktan alır!

Cin istenen kalıba sokar! Halk şaşa kalır!

Yine cin soru için tüm beyinleri tarar!

Sorana verilecek doğru cevabı arar!

Yüzünü göstermeye hortlak bir bulsa imkân,

Her gören, dehşetinden çıldırır idi o an!

Hipnozda kalkar Rûhun koruyucu çemberi!

Hortlak ve cin giren can, olur İblîs minberi!

Rûhu onu terk eder! Kalb gözü olur yırtık!

Gözbebeği ne büyür! Ne de küçülür artık!

Bütün gerçek medyumlar gece titrer sâ’rayla!

Kurt adam gibi ulur! Dolunay olan Ay’la!

Ne medyum! Ne de hipnoz! Olmayı etme kabûl!

‘Kara büyü’ye çıkar! Asla değildir makbûl!

‘“İbrahim’e üç melek göründü! Tam öğleyin!”’

Gündüz görünemezse Rûh, ona ‘Hortlak’ deyin!

‘İki bin yıl’ sonra Rûh, yeni bir can indirir!

Arzda da bilinçlenmek arzusunu dindirir!

Yâni can, role göre ayrı maske aktöre!

Aktör ise değişmez! Ayni Rûh kader öre!

Sahnedeki Hamletin, hamlet değildir ismi!

Perde insin! Hamlete benzemez onun resmi!

Bu yüzden hatırlamaz can eski hayâtını!

Süvârî, her hayâtta değiştirir atını!

Her atı hatırlayan, at değil! Süvârîdir!

At seçmek, süvârîye âit! İhtiyâridir!

Hangi can, rûhuna tam girse! Alır ödülü:

Görür Rûh albümünde her eksik canı, ölü!

Bu amaç için canlar, Arz gibi dönüp durur!

Ermezse, kıyâmette kalbi son defa vurur!

Beyin uykuda iken, HAK bilinci uyanır!

Rûh dışarı çıkarak Arşa kadar dayanır!

Arşta oturana sen, ‘Annem ve Babamsın’ der!

Kendisini fışkırtan RAHMÂN’a secde eder!

İç evreni dolaşıp görür her hakîkatı!

Çünkü onun RAHMÂN’a benzer özde hilkatı!

HAK der:‘“Her gece sizi biz ettiririz vefât!”’

Derin uykuda kalır, ne benlik! Ne de sıfat!

‘Zîrâ o vakit yalnız HAKK’ın kimliğindeyiz!

Asla teslim olmuşuz! İslâm denen dîndeyiz!

Rûh rüyâ görmez!‘“Hemen olur, her ne şey derse!”’

Hiç uyanmak istemez! Herkim bu sırra erse!

Rûh ‘“Hep selâm der!”’ Yâni can gibi ‘“boş lâf etmez!”’

‘“Ne emretse o olur!”’ Cennete tarif yetmez!

Can gibi, düşünmeye yok yani ihtiyâcı!

Hâlâ hayvân sesiyle konuşmamız ne acı!

Boğaz dokuz boğumdur! Dokuz toplamı Âdem!

‘“İsimler”’ yaratıcı ses! Rûh üflendi mâdem!

HAK kimliğinde iken evrene hükmederiz!

Beynimize gafletten uyan artık sen deriz!

Geri döndüğü anda Rûh, tende uyanırız!

Rüyâ denen hayâlin rengine boyanırız!

Zavallı beyin sabâh kavrayamaz durumu!

Aptal izlenimlerin rüyâ olur yorumu!

Zîrâ yorumlayamaz akıl Rûhun işini!

Bebek, nasıl kavrasın Dünyâya gelişini!

Kelebek ne? Ne yapar? Bilmez tırtıl, kozada!

Robensondan habersiz! Düştüğü ıssız ada!

Uykuda yarı baygın akıl, Rûhu seyreder!

Bomboş izlenimini hatırlayıp rüyâ der!

Rûh, Fuad’a girince uyanmaktayız güyâ!

Aslında görmekteyiz gözü açık bir rüyâ!

Çünkü Rûhun gördüğü vizyondur tek hakîkat!

‘Vizyonu hatırlamak ermek’ der, HAK tarîkat!

‘“Nefsindeki RABB’ini zikret”’ demekte âyet!

‘Zikret’, hatırla demek! Bu emre et riayet!

Tespih ile yapılan, eğer olsaydı zikir,

‘“Her zerre zikir eder”’ dermiydi HAK! Et fikir!

Yine HAK der: ‘“Her gölge bile bana secdede!”’

Rûhsuz namaz geçmez! Sen istersen ‘bin âmin’ de!

Çekirdeğini tavaf eder hep elektron!

Kabûl edilmez haccı! Bilinçsiz! Ve monoton!

Rûh kalbde yatarken de, beyni uyarır her an!

Cibril’in en alt tondan sesine denir ‘vicdân!’

Vicdân sesi, hem sessiz! Hem sâkin! Sen dikkat et!

‘Senden başkası duymaz!’ Der lütfen itâat et!

Bu sestir, HAKK’ın bize uzatılmış tek ipi!

Güneşin ışığının, güneşle ayni tipi!

O ipi tutarak çık! ‘“Şah damar”’ değil uzak!

Başka her ip şeytanın kemendi olan tuzak!

Yoksa, can kurtulamaz! Çünkü şeffaf ateştir!

Kendinden daha yoğun ateş, İblîse eştir!

İblîsle birleşirse kalıbı olur heder!

Tevrât:‘“Tozdan geldi o ! Toza gidecektir”’ der!

Toz, yâni ‘atom’ denen zerrelere ayrılır!

İpine tutunan can, cennet için kayrılır!

‘“RÛH”’ ilk güneşten ışın! Yâni ‘“RAB’den emirdir!”’

Onu almayan, ‘“İblîs”’ denen soğuk demirdir!

Aklı tam uyuşturup uyur gece evliya!

Gerçek vizyondur onun gördüğü! Değil rüyâ!

‘“Gözü açık uyuyan mağaradaki erdir!”’

‘“Bekçi köpek Sekîne!”’Artık aklını erdir!

RÛH ve can arasında yargıç siz! Karar sizin!

Daha açıklamaya Uluğ’a yoktur izin!

M.H.ULUĞ KIZILKEÇİLİ

İZMİR – 05.10.1996