Nöro-Geliştirmenin Askeri Uygulamaları

Prof. Dr. Sait YILMAZ

3/20/2024

Nöro-Geliştirmenin Askeri Uygulamaları

Nöro-bilim ve teknoloji, biliş (kavrama), duygu, karar verme ve davranışlar üzerinde doğrudan etki edebilir ya da onları değiştirebilir. Bu teknolojinin askeri, istihbarat ve milli güvenlik alanında sağlayabileceği sınırsız fırsat bulunmaktadır. Bu kapsamda, nöral ara yüzler için beyne elektrotlar takılmasına ihtiyaç var ama yeni çalışmalar bunu ameliyatsız ve taşınabilen çözümler ile başararak, daha çok potansiyel kullanıcı elde etmek istiyor.

İletişim, hafıza, karar verme, dikkat, durum farkındalığı, sosyal etkileşim, karmaşık problem çözümü gibi bilişsel işlevler, askeri senaryolar içinde uygulamalar edinebilir.

Yeni nesil kapalı döngü sistemleri, insan beynine gerektiği zaman kişisel müdahale için gerekli olan uyarıcı işlevi oynayacak. Bu yüzden, askerlerin performansını geliştirmek için gelecek vaat ediyor. Sonraki adım, kapalı döngü beyin bilgi işlem ara yüzü mimarisi ile askerleri grup halinde görevlerde kullanmak olacak. İlk beyinden beyine iletişim ara yüzü, gönderici ile aracı arasındaki iletişimin elektrik dalgalarının deşifresi ile değil kafatası manyetik uyarıcı ile sağlanacağını gösterdi. Ancak, algılayan ama harekete geçmeyen gönderici karşısında alıcının bilgiyi algılamadığı ama harekete geçtiği görüldü.

Sonunda insan beyninden çok uzaklara veri transferi yapabileceğimizi umuyoruz. Askerler için bu kendi askerlerimiz ile beyinsel iletişime geçmek kadar, çok uzaklardaki düşman askerlerinin (grup haline) beyinlerini okumak anlamına geliyor.

DARPA, 2011-2012 yıllarında California Üniversitesi ile “elektronik telepati” konusunda birkaç sözleşme yaptı. Projenin amacı, insanların beyin faaliyetlerini uzaktan izlemek ve ne düşündüklerini öğrenmekti. Projenin bir bölümü, insanların beyinlerine mesaj göndererek ne düşünmesi gerektiğini söylemekti. Bu bugün de teknolojinin vardığı noktadır. İstediğinizi yapabilirler; birini öldürebilir ya da mevcut kurallara uymayabilirler. Bu teknoloji, insanları kitlesel intihara sürükleyebilir. Teknolojinin uygulama alanı daha çok polisiye konularda suçlularla mücadeleyi tarif etse de aynı zamanda askerler için de çok önemli bir oyun değiştirici özelliğe sahip hatta geleceğin savaşları insanların beyinlerinde yapılacak diyebiliyoruz. Bu askerler kısa sürede insan olmaktan bir canavara dönüştürülebilir. Ya da acımasız ve korkusuz bir terörist ya da isyancı olabilir.

DEF CEO’su Klauss SCHWAB, 2018 yılında yazdığı kitabında (Teknolojide İlişkili Değerler; Eşyaların İnterneti, Veri Etiği; Yapay Zekâ ve Robotlar) özel bir bölüm bulunuyor: “İnsanı Değiştirmek”. Bu bölümde Schwab’ın biyoteknolojiler, nöroteknolojiler ve insan-ötesi (trans-humanizm) hakkında söyledikleri Dr. Giardino’nun açıkladıkları ile örtüşüyor; beyin geleceğin savaş alanı ve şimdiden biz buna hazırlanmalıyız. Eğer bu gelişmeleri ciddiye almazsak, insanlık kurallarını kendisi belirleyen yeni bir şeytan dünyasında yaşayacak, tıpkı bugün Kapitalizmin distopyasında yaşadığımız gibi gelecekte de bize büyük bir konfor bölgesi diye sunulan yaşamın distopyasına mahkûm olacağız. En büyük kaybımız, beyindeki özgürlüğümüzü kaybetmek olacak.

DARPA uzmanı Dr. Giordano, “N3 (Nöro-cerrahi, Nöro-modülasyon, Narkotik) Programı” adı verilen ve yayılgan olmayan bir teknolojiden bahsetmektedir. Bu program ile beyne en küçük ölçekte elektrot konarak, beyin faaliyetlerine asgari müdahale öngörülmektedir. Amaç, kinetik ve kinetik olmayan vasıtalarla davranışları, inançları, düşünceleri, duyguları ve eylemleri etkilemektir. 2018’de bu durumdan ileriye geçildi ve nörobilim artık vücuda bir parça sokmaya (implant) ihtiyaç duymuyor.

Barry TOWER ise hedef bir kişiyi nasıl imha ettiklerini şöyle açıklıyor; “Eğer belirli bir psikiyatrik hastalığa yol açmak istiyorsanız; beynin, göğsün ya da kalbin belirli bir bölümünü ya da salgı bezini sürekli mikrodalga ışını ile hedef almalısınız.”

İstihbarat örgütleri kendi algoritmaları ile çalışan öyle izleme vasıtaları geliştirdiler ki ülke dışında bir yerde yaşayan ya da çalışan birini dahi izleyebiliyorlar.

Beyin Kontrolü Çalışmaları

Beyin kontrolü çalışmalarının uzun bir geçmişi var. Beyin faaliyetlerinin kaydedilme teknolojisi 1929 yılına kadar geri gider. Alman nörolog Hans BERGER (1873-1941), insan beyninin elektrik potansiyelindeki değişiklikleri Elektroansefalografi (EEG) makinesine kaydetmeye başlamıştı. Bu kayıtlar, epilepsi hastalığının doğru teşhis ve tedavisinde önemli gelişmeler sağladı.

Beyin kontrolü ile ilgili teknik çalışmalar, elektromanyetik enerjinin insanları uzaktan denetlemesi, sakatlaması ya da öldürmesi için kullanılabilmesi düşüncesi ile başladı. Ünlü bilim adamı Nikola TESLA, E.L. CHAFFEE ve R.U. LİGHT’la 1934’te “A Method System” başlıklı monografında elektromanyetiğin insan organizması üzerindeki etkileri üzerine araştırma yapan ilk kişilerden biriydi.

1950’lerden itibaren beynin çeşitli bölgelerindeki elektrik faaliyetinin toplanması ve etkin hale getirilmesi ile ilgili teknikler geliştirilmeye başlandı. Beyne bir elektrot yerleştirilmesi veya elektromanyetik, ses veya lazer ışını gönderilmesi denendi. 1950’ler ve 1960’larda nöro-bilimciler, beyne elektrot yerleştirerek hayvan ve insan beyin faaliyetlerini kontrol altına almayı test ettiler.

1970’lerde bilim insanları beyin faaliyetlerini veriye dönüştürmek için kafatasının içine elektrotlar yerleştirmeyi düşündüler. Elektroansefalografi (EEG; Beyin Akım Yazımı) kafatasına yerleştirilen elektrotlar elektriksel faaliyetleri kaydediyordu. 1990’ların sonunda beyin faaliyetleri elektrotlara kablo bağlanarak bilgisayara aktarılmaya başlandı

Beyin kontrolü araştırmalarının ilerlemesiyle insan beynini mikrodalgayla dolaysız ve tam olarak etkileme potansiyeli belirgin hale geldi. Böylece nüfusun tamamı ELF dalgalarıyla kontrol edilebilirdi. Davranış değişimi ve bu tür dalgaların insanlara neler yapabileceğini öğrenmek için çalışmalar halen devam etmektedir. 1950’lerde Dr. Puharich farelerde kansere sebep olan ELF dalgasını teşhis etmişti. Düşük frekanslı bu dalgalar 300.000 mil kadar uzunlukta idi. Bu dalgaları geri yansıtmak için Kuzey Afrika’da, Avustralya’da ve diğer yerlerde devasa vericiler inşa edildi. Bu sinyalleri durduracak hiçbir kalkan yoktu.

1995 yılında, “psiko-kimyasal” silahlar üzerinde çalışma yapan ve CIA elemanlarının da yer aldığı bir grubun insanların rızalarını almadan deneyler yaptığı ortaya çıktı. ABD Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA)’na karşı açılan bir dava dosyası, ABD’nin bireyleri kontrol altında tutmak için tasarladığı bazı ürkütücü teknolojileri ve programları kullandığını ve bu teknolojiler vasıtası ile kişileri izlemek için yapılan gizli operasyonları açıklamaktaydı.

NSA, sinyal istihbaratı için çevredeki şifresi çözülen EMF (Electromagnetic Frequencies) dalgalarını bilgisayara telsiz olarak kaydetmek ve kişileri (vücutlarındaki elektrik akımları ile) izlemek için bir bilgisayar programı geliştirmekteydi. Sinyal istihbaratı, içinde elektrik akımı bulunan her şeyin çevresine EMF dalga yayan bir manyetik alana sahip olması esasına dayandığı için NSA, elektriksel aktivitesi olan insan yapısı veya organik her cismi uzaktan analiz edebilen özel bir dijital araç üzerinde çalışmaktadır.

Söz konusu teknoloji, RNM (Uzaktan Nöral Denetim) donatısı ile izlenen kişilerin beyninde uyandırılan potansiyelleri (EEG’leri) uzaktan okuma ve onların verimlerini (performanslarını) etkilemek için sinir sistemi aracılığıyla mesaj gönderme temeline dayanmaktadır. RNM’nin elektronik olarak bireyleri teşhis etmesi ve izlemesi öngörülmektedir. Projeye göre bu donatı, bir şebeke (ağ) üzerinde olacak ve yurt içi istihbarat operasyonları, yönetim güvenliği ve biyoelektrik mücadele amacı ile kullanılacaktır.

Beyinden gelen elektrik dalgalarının yeni yazılım teknolojisi ile bilgisayara görüntü olarak aktarılması, yapay zeka alanında yeni bir paradigma başlattı.

İnsanların beyinlerinin hacklenmesi (beyinden bilgi çıkarılması veya yüklenmesi) artık bir efsane olmaktan çıkıyor. Beyin-makine ara yüzleri ile bu teknolojinin sağlanmasında özellikle ABD Savunma Bakanlığı önemli çalışmalar yapıyor. Beyin kontrolünde gelinen aşamada; doğrudan yönlendirilmiş enerji silahına dönüşüyor. İnsanların beyinleri mikrodalgalarla hedef haline getiriliyor.

ABD Savunma Araştırma Merkezi’nin (DARPA) Nörolog ve Nörotik Çalışmalar Programı başkanı Dr. James Giordano, Harp Okulu’nda (West Point) yaptığı konuşmada “Beyin, 21. Yüzyılın savaş alanı olacak. Bu tarihin sonudur” demişti. Dr. Giordano, konuşmasında yönlendirilmiş enerji ile nasıl silah haline getirileceğini anlattı. İnsanların beyinlerin mikro dalgalar, 5G/6G ile nasıl hedef haline geleceğini açıkladı. İnternet, daha gelişmiş bilgisayarlar ve daha hızlı akıllı telefonlar ile ortaya çıkan ileri dijitalizasyonun yaydığı mikrodalgaları yayan kuleler artık insan beynini hedef alacak. Bunun maskesi ise Dünya Ekonomik Formu (DEF) tarafından ortaya atılan Dördüncü Sanayi Devrimi.

Eski NSA teknik daire başkanı William BİNNEY’in dediği gibi eğer beyniniz hedef alınıyorsa kendinizi savunmak adına yapacak bir şeyiniz yok. Örneğin bir gösteri durdurulmak isteniyorsa liderlerine kısa mikrodalgalar göndermek yeterli olacak. Eski MI5 çalışanı ve mikrodalga bilim alanında bilim insanı Barry TROWER’a göre; 5G ile insanların gösteri yapma hevesini sonsuza kadar yok edebilir, hatta onları sürekli depresyona ve intihara sürükleyebilirsiniz. Nöroteknoloji çalışmaları 40 yıl önce başladı. Trower, bu 40 yılda düşük seviyeli mikrodalgaların her tür kansere ve lösemiye yol açtığı tespit edildi. Önceleri zengin iş dünyasının karlarına zarar vermesin diye saklanan bu gerçek, şimdi şeytan imparatorluğunun küresel izleme ve esir alma planının temel teknolojisi haline getiriliyor. Elektronik telepati ile hepimizin beyni izlenebilir. Küçük ve çok zor görünen bir çip’in beynimize yerleştirilmesi ile insan düşünmesine elektronik geçiş yapılabilir. Yüksek seviyede magnetik grafen oksit içeren COVİD aşılarına artık gerek olmayabilir. Dünya genelinde kurulacak 5G kısa dalgaları ile aşılı olsak da olmasak da beyinlerimize ulaşılacak ve hatta bunun farkında bile olmayacağız.

Beyin manipülasyonu bir şekilde olabilir. Bunlardan biri fiziksel olarak sesler duymaktır. Bunlar insanların hayal ettiği sesler değil, gerçekten duyduğunuz seslerdir. Bu iyi ya da şeytanca sesler sizin duymak istediğiniz bir şey olabileceği gibi korkutabilir de. Bu teknoloji 2016 yılında Havana’daki (Küba) ABD ve Kanada elçiliği personeline uygulandı. Havana Sendromu, daha sonra Çin’deki ABD elçiliği personelinde de test edildi. Kulaklardaki ağrı ya da çınlamanın bilişsel işlevsizliğe yol açtığı görüldü.

Beyin-makine ara yüzü oluşturmak için artık tıbbi operasyona da ihtiyaç yok. Başınıza geçirilen bir bant yeterli olacak. Kafa arkasına tutturulan bu bantın üzerindeki elektrotlar, beynin arkasındaki görsel kortexin faaliyetlerini kaydediyor ve dijtal veri haline getiriyor. Bilgisayara kaydedilen bu verilen makine öğrenmesi algoritması ile çözümlenerek, sinyalleri emir haline getirebiliyor.

EEG sayısız nöron faaliyetini gösterebilir. 2014 yılında başın içine konulan bir doku ile beynin motor bölümündeki 96 yerden gelen elektrik ölçülmeye başlandı ve bilgisayara aktarıldı. Bilgisayar şifreyi çözdü sinyalleri sağ kola takılmış elektrotlara aktardı. Böylece aktarılan mesajlarla kola talimatlar (tut, bırak, şişeyi boşalt vb.) verildi.

DARPA, nano-parçacıklarla magnetik alanlar yaratarak sinyalleri okuyacak bir teknik peşindedir. Bilişsel özgürlüğümüzün korunmasının yeni bir insan hakkı olduğu ve kanunlarla korunması gerektiği son yıllarda bilim insanları tarafından dillendirilmeye başlandı.

Son yıllarda ChatGPT ve diğer yapay zekâ yeniliklerinin makine öğrenmesi ile kendi kendine düşünceyi simüle ettiği görüldü.

Kaynakça: http://ankaenstitusu.com/yeni-savas-alani-insan-beyni/