Politikacıları Unutun!
HANIF TÜRK
Politikacıları Unutun!
Politikacılar, genellikle toplumda öne çıkan figürler olarak bilinir, ancak bu onların gerçekten de önemli olduğu anlamına gelmez. Bugün, politika dünyasının ötesine bir adım atarak, asıl sahiplerin kimler olduğunu konuşalım. Onlar aslında karar alıcılar değil, sadece bir illüzyonun parçası. Seçim hakları, bize verilmiş bir illüzyonken, gerçek kontrol sahiplerin ellerinde. Bu yüzden politikacıları unutmak, gözlerimizi gerçeklere açmak anlamına gelir.
Gerçek sahipler diye adlandırdığımız kişiler, büyük şirketlerin ve toprakların kontrolünü elinde tutanlardır. Kolektif şirketlerin düzenlediği bu oyunlar, halkı oyalamak ve kendi çıkarlarını korumak için yapılmaktadır. Yani, bir taraftan seçme şansımız olduğu söylenirken, diğer tarafta gerçek güç asıl sahiplerin ellerinde tutulmaktadır.
Seçim Hakkı İllüzyonu
Seçim hakkı, pek çok kişi için bir özgürlük simgesi gibi görünür; ancak aslında bu, sadece bir yanılgıdır. Bize seçim hakkı tanındığı fikrini sürdürmek, kalabalıklar içinde birer hafifletici araç gibidir. Toplumun eşitliği ve demokrasisi adına ortaya atılan bu fikirler, çoğunlukla sahte bir sunum olarak önüme çıkıyor. Böyle bir düzen, insanların gerçek güç dengesini anlamalarına engel olurken, kendi iradelerinin dışındaki kararlarla meşgul olmaya teşvik ediyor.
Politikacılar, tarih boyunca toplumların psikolojisini iyi anlamışlardır. Üzerinizde baskı kurmak için kullandıkları araçları saymaya kalkışsak, çok uzun bir listeyle karşılaşabiliriz. Ancak, bu araçların en başında, bayrak, kutsal kitap ve çocuklar gelir. İşte tam burada, bir sebep yatıyor.
Eğitimdeki sorunlar, politikacıların gündem değiştirme ve dikkatleri başka yöne çekme amacı taşıdığı bir arenada büyüyen bir sorun. Eğitim sisteminin bozulması, genç nesillerin geleceğini inşa etme kapasitesini zayıflatıyor.
Bu ülkedeki gerçek sahipleri, büyük ve zengin iş hissedarlarıdır. Eğitim sisteminin bu kadar kötü olmasının sebebi de buradan kaynaklanıyor. Politika üretenler, yalnızca çıkarlarını koruma amacı gütmektedir. Eğitim sistemimizi düzeltme niyetinden uzak, aslına bakıldığında bu bozulmuş yapının sürmesini istiyorlar. Çünkü bu yapı, güçlerini koruyabilmeleri adına en iyi yöntem. Beklemekten ve umutsuz bir geleceğe yönelmeye çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Elde ettiğimizle mutlu olmayı öğrenmeliyiz, çünkü her şey çoktan karar verilmiş durumda.
İnsanları Bölmek: Stratejik Bir Oyun
Medya ve siyasetçiler, toplumları bölmek için bir dizi araç kullanıyor. Bu araçlar genellikle başlangıçta görünmez oluyor ama temelde bir gerçek var: yöneten sınıflar, daha fazla kontrol sahibi olmak için insanların farklılıklarına odaklanıyor. Irk, din, etnik köken gibi imtiyazlar, bu bölünmeyi kolaylaştıran unsurlar. Farklılıkların üzerinde durulması, aslında birlikteliği zayıflatan bir strateji olarak karşımıza çıkıyor.
Zenginler, genellikle kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek alt ve orta sınıfları birbirine kırdırmayı hedefliyor. Herkes, kendi yaşam şartlarıyla ilgili mücadele verirken, yukarıdaki elit kesim rahatça bankalara gidiyor ve servetlerini artırıyor. Bu durumda, alt ve orta sınıf insanlar arasındaki çatışma, aslında onların kirli oyunlarından biri. Birbirimizle savaştığımız sürece, onlara karşı güçsüz kalıyoruz.
Medyanın İki Yüzlülüğü
Medya, bu bölünmeyi besleyen temel unsurlardan biridir. Her gün gördüğümüz haberlerde, farklı toplumsal kesimlere dair yangın yeri manzaraları sunuluyor. Sıklıkla, ayrıştırıcı haber başlıklarıyla karşılaşıyoruz. Örneğin, bir etnik grup aleyhine tutkulu bir habercilik yapıldığında, bu durum sosyal medyada tahrik edici rol oynuyor. Sonuç olarak, toplumda bir nefreti, bir çatışmayı körüklüyor. Medya, bu ayrışmayı derinleştiren bir araç olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, toplumdaki yöneticiler ve medya, birlikte çalışarak, insanları birbirine düşman etmeyi başarıyorlar. Bu oyunları anlamak, daha güçlü bir toplumsal birlik oluşturmamız için elzemdir. Birlikte hareket etmemiz, bu kesimlerin kendi çıkarları için bizleri bölmesine engel olacaktır. Geriye dönüp baktığımızda, bu basit ama etkili stratejin en büyük zararı bizlere verdiğini görebiliriz.
Günümüz dünyasında, pek çok kişi siyasi lobi faaliyetlerinin ve medyanın güçlü bir etkileşim içinde olduğunu kabul eder. Sahip oldukları medya imparatorlukları sayesinde, önemli topraklara ve kuruluşlara sahip olan belirli gruplar, kamuoyunun algısını yönlendirme gücüne sahiptir. Bu durum, siyasetçilerin medya kuruluşları aracılığıyla toplum üzerinde büyük bir etki yaratmasına olanak tanır. Böylece, çok sayıda insanın bilgiye erişimi üzerinde belirli bir kontrol sağlamış olurlar.
Lobi Faaliyetlerinin Ekonomik Boyutu
Politikacılar, medyanın gücünden yararlanmak ve kendi çıkarlarını maksimize etmek amacıyla her yıl milyarlarca dolarını lobi faaliyetlerine harcıyorlar. Lobi, belirli bir ilgiyi savunmak veya bir siyasi amacı gerçekleştirmek için yapılan çalışmalardır. Ancak, bu harcama çoğunlukla halkın vergilerinden karşılanmaktadır. Bu durum, vergilerimizin nasıl kullanıldığı hakkında sorgulamalar doğurmakta ve halkın kendini daha az güçlü hissetmesine neden olmaktadır.
Halkın Gücü ve Sorumlulukları
Bireyler olarak, bu sistemi anlamak ve eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmak önemlidir. Sahipleri, temel medya organlarının yanı sıra, hükümetin çeşitli kademelerine de sahip olduklarından, bilgi akışını yönlendirme kapasitesine sahiptirler. Buna karşılık, halk bireysel olarak kendi sesini yükseltmeli ve sorgulayıcı bir yaklaşım sergilemelidir. Kendi ipini boynuna geçiren ve celladına teslim olan bir halk imajı, ancak bilinçli bir toplum tarafından kırılabilir. Bu nedenle, lobi faaliyetlerinin ve medyanın işleyişini öğrenmek, şeffaflık ve hesap verebilirlik için gereklidir.
Taraflar falan yok! Sünniler ve şiiler ya da demokratlar ve cumhuriyetçiler yok. Sadece güçlüler ve güçsüzler var. (Shooter)