ŞOK DOKTRİNİ (1) : KÜRESEL PROJELER

Bir şok devleti !Bu, kötü bir şey olduğunda bize ne olacağıyla ilgili değil. Bu, hikâyemizi bitirdiğimiz zaman bize ne olacağıyla ilgili. Geçmişimizi kaybettiğimizde, şaşırmış hâle geldiğimizde. Odaklanmamızı sağlayan, uyaran, ve şoktan çıkmamızı sağlayan geçmişimizdir. Kriz dönemleri, şuan içerisinde bulunduğumuz kriz gibi geçmişimiz hakkında düşünmek için çok iyi bir zaman. Sürekliliği düşünmek için, köklerimizi düşünmek için. Kendimizi insanlığın uzun mücadele hikâyesine yerleştirmek için çok iyi bir zaman.

Naomi KLEIN

5/25/2025

ŞOK DOKTRİNİ

FELAKET KAPİTALİZMİNİN YÜKSELİŞİ

Sosyalist sistemin çökmesinden sonra neo-liberalizmin argümanı, serbest pazar ekonomisinin ancak özgür ortamlarda kurulup, yeşerebildiği, bu bağlamda da, demokrasinin daha fazla ülkeye götürülmesi gerektiği üzerinde temellendi. Ancak sorun bunun nasıl başarılacağıydı. Diğer bir deyişle, ABD ‘nin güdümünde “demokrasi”lerin nasıl kurulacağıydı.

Bu amaçla, demokrasinin ihraç edilmesi gereken ‘aday’ ülkeler sıralandı. 2001’den sonra bu ülkelerin bir kısmı “şeytan ekseni” altında gösterilirken, diğerleri, “kifayetsiz” ülkeler listesine layık görüldü. Sonuç olarak, bu ülkeler başta olmak üzere, dünya, liberal ekonomiyi temel alarak özgürleştirilmeliydi, neo-con’ların teorisyenlerine göre.

Kapitalizmin, böyle bir ekonomik projeye uygun, toplumsal yapılanma ve ruh halini tetikleyecek politik olayları, eğer kendiliğinden ortaya çıkmazsa bizzat yaratmaya çalıştığı yeni bir olgu değil. Yine de, ister doğal, ister toplumsal felaket olsun tüm ülkeyi kapsayan ‘şok anları’nın bu tür fundamental dönüşümleri hızlandırdığı bir gerçek. Naomi Klein, “Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi” adlı son kitabında işte bu ‘şok anları’nı, bunları hazırlayan etmenleri ve sonrasında hayata geçirilen sistemi ayrıntılı bir şekilde analiz ediyor.

Aktivist Klein “Şok Doktrini” kitabında, ABD emperyalizminin, bir avuç küresel şirketin (corporate) çıkarı için doğal felaketler, savaşlar ve her türlü ulusal krizi, söz konusu ülkenin doğal kaynakları ve kamu kuruluşlarını özelleştirerek serbest pazar ekonomisini dayatmak için nasıl kullandığını yüzlerce belge ve örnekle ortaya koyuyor.

Bu stratejinin kökünü ise, Chicago Üniversitesi’ni bu konudaki görüşleri ve yetiştirdiği öğrencileriyle “Chicago Okulu”na dönüştüren Milton Friedman’a dayandırıyor. Prof. Cameron’un geliştirdiği psikiyatride tedavi amaçlı kullanılan şok terapi’nin nasıl tutukluların sorgulamalarında kullanıldığından başlayarak, elli yıl önce Chicago Üniversitesinin iktisat bölümünün Milton Friedmanın yönetiminde ekonomiye uyarlanışını ve günümüze kadar uzanan hikâyesini Naomi Klein’nin üniversitelerde verdiği seminerlerden kesitler, CIA tarafından işkence görmüş biriyle yaptığı röportaj ve CIA belgeleriyle birleştirerek yorumluyor.

Friedmanın ve Chicago Okulu iktisadının görüşleri doğrultusunda, ekonomik politikalar, şok ve dehşet salan savaşlar ile 1950lerde CIAin finanse ettiği üstü örtülü elektroşok ve duyusal yoksunlaştırma deneyleri arasında doğrudan bir bağ vardır ve bu bağ günümüzde Guantanamo Körfezindeki hukuk dışı hapishanelere kadar devam ettirilmiştir.

GUANTANAMO HAPİSHANELERİ

Guantanamo Kampı, 2002 yılından itibaren askeri hapishane olarak kullanılmakta olan, Küba'daki Guantanamo körfezi askerî üssünün bir bölümüne verilen isimdir.

Guanatanamo Tutukevi'ndeki yasa dışı uygulamalara dair Avrupa Parlamentosu da bir rapor hazırlamıştır. Daha güncel olarak, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve BM çıkardıkları raporlarda durumu bir "insan hakları skandalı" olarak tanımlamışlardır.

16 Haziran 2005'te Birleşik Devletler Savunma Bakanlığı, savunma müteahhiti Halliburton'un üs etrafında 30 milyon dolarlık bir güvenlik çemberi ve tutukevi inşa edeceğini ilan etmiştir. 10 Haziran 2006 üç tutuklu ölü bulunmuştur. Pentagon'a göre "kendilerini bariz bir intihar sözleşmesiyle öldürmüşlerdir."

...

Şilideki 1973 Pinochet darbesinden Brezilya’ya, Uruguay’dan Arjantin’e ve 1989’da Çin’de Tiananmen Meydanı katliamına kadar dünyanın manzarasını değiştiren olaylarda şok doktrini yönteminin nasıl uygulandığını ve büyük şirketlerin çıkarlarını kollayan yeni kapitalizm modelinin dünya halkları adına nasıl bir yıkım ve yoksulluğa yol açtığını takip ederek arşiv görüntüleri eşliğinde sunmaktadır.

ŞİLİ DARBESİ (1973)

1973 Şili Darbesi, 11 Eylül 1973 tarihinde sosyalist Başkan Salvador Allende'nin devrilip, General Pinochet'in iktidara geldiği askerî darbedir. Bu darbeyle dünyanın seçimle başa gelmiş ilk sosyalist hükûmeti devrilmiş ve yerine 17 yıl sürecek bir diktatörlük kurulmuştur.

Washington'daki Amerikan yönetimi, Salvador Allende yönetiminin iktidara gelmesinden hiçbir zaman memnun olmamıştı. Allende'nin Amerikan şirketlerinin elinde olan bakır endüstrisini devletleştirmesi bu memnunsuzluğu daha da artırdı. ABD Başkanı Nixon'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger'in 5 Kasım 1970 tarihinde raporunda, Allende'nin iktidara gelmesi "bu yarımkürede karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri" olarak tanımlanıyordu. Bu sebeple Amerika, Allende'yi devirmek için çalışmalar yapmıştır.

1970'ler boyunca CIA, Allende'nin rakiplerini mali yardım yapmak suretiyle desteklemiş ve Allende'nin seçilmesini engellemek istemiştir. Bunu başaramayınca da askerî darbe ile Allende'nin yönetiminden kurtulmaya çalışmıştır. 16 Ekim 1970 tarihli CIA raporunda Şili'de darbe yapılması için çalışmalara başlanması emrediliyordu.

Amerika Birleşik Devletleri, 1964-1970 yılları arasında Şili'ye yaklaşık 1 milyar $'lık ekonomik yardım yapmıştı. 1970'te Allende'nin başa gelmesiyle bu yardımlar kesilmiştir. 72-73 yıllarında bakır fiyatlarının düşmesiyle bu yardımların kesilmesi birleşince Şili ekonomisinde büyük sorunlar baş göstermişti.

9 Ekim 1973'te Nixon ile danışmanı Kissinger arasında telefon görüşmesinde Nixon, darbenin başarıya ulaşmış olmasındaki mutluluğu dile getiriyor ve "darbenin başarılı olması için gerekli koşulları yarattıklarını" söylüyordu.

..

Bir şok devleti !Bu, kötü bir şey olduğunda bize ne olacağıyla ilgili değil. Bu, hikâyemizi bitirdiğimiz zaman bize ne olacağıyla ilgili. Geçmişimizi kaybettiğimizde, şaşırmış hâle geldiğimizde. Odaklanmamızı sağlayan, uyaran, ve şoktan çıkmamızı sağlayan geçmişimizdir. Kriz dönemleri, şuan içerisinde bulunduğumuz kriz gibi geçmişimiz hakkında düşünmek için çok iyi bir zaman. Sürekliliği düşünmek için, köklerimizi düşünmek için. Kendimizi insanlığın uzun mücadele hikâyesine yerleştirmek için çok iyi bir zaman.

Dr. Donald Hebb: Hikâyemiz 1 Haziran 1951’de başIıyor. Batılı haber alma ajanslarının temsilcileri gizlice Montreal’s Ritz-Carlton’daki otelde akademisyenlerle bir araya geldi. Toplantı, askeri finansman ile desteklenen McGill Üniversitesi’ndeki duygusal yoksunluk çalışmalarını araştırmak için yapılmıştı. Duygusal yoksunluk, aşırı monotonluğu üretmenin bir yoludur. Kritik kapasite kaybının ana nedenlerindendir düşünceler daha az belirginleşir ve denekler, hayal edememekten bile şikâyetçidirler. Hayalleri olmayan üniversite öğrencileriniz varsa, kötü bir yoldasınızdır.

Fiziksel rahatsızlık ve ağrıların bile yoksunluk koşullarından daha katlanılabilir olduğu üzerinde çalışmalar yaparken ilk kez düşünmeye başlamıştım. Hebb araştırmayı durdurmaya karar verdi. Kısır bir silahın, acımasız bir potansiyel silah olabileceğini önerdiğim zaman hiç bir fikrim yoktu. Ancak, McGill’deki deneyler devam etti hem de Dr. Ewan Cameron gibi iddialı bir psikiyatrın elinde. Cameron, bizim yaptıklarımızdan daha fazlasını yaptı. Biz çalışmaları, deneği istediğimiz zaman eskiye döndürebileceğimiz anlayış ile yapmıştık ve bazılarında da başarılı olduk. Cameron’ın hastaları o kadar şanslı değillerdi. Çalıştığı Allan Memorial Enstitüsü ürkütücü bir hapishaneye benzemeye başlamıştı. Cameron, psikiyatri hastaları üzerinde tuhaf deneyler icra ediyordu. Cameron, hastalarının hafızalarını silerek tekrar yazılabilir boş yazı tahtası yapmak istedi.

ALLAN MEMORİAL ENSTİTÜSÜ

Allan Memorial Enstitüsü, Kanada'nın Montreal kentinde bulunan eski bir psikiyatri hastanesi ve araştırma enstitüsüdür.

Allan Memorial Hastanesi'nin acil servisi ve aktif bir psikiyatri hastanesi olarak kullanımı, 2015 yılında Montreal Genel Hastanesi'nde yeni ve modern bir psikiyatri bölümünün açılmasıyla sona erdi.

Enstitü CIA'in uyuşturucu kaynaklı zihin kontrolü geliştirme girişimi olan MKUltra Projesi'ndeki rolüyle de bilinmektedir. MKUltra deneyleri, 1957 ve 1964 yılları arasında enstitüde kurucu direktörü Donald Ewen Cameron tarafından gerçekleştirilmiştir.

...

Janine Huard dört çocuğa sahip bir anneydi doğum sonrası depresyon yaşıyordu. Janine Huard: “Yarın bir şok tedavisine alınacaksın. ” dendiğin zaman titremeye başlıyordum. Öyle korkmuştum ki, çok titriyordum. Başka bir odada uyandım kafam çok karmaşık ve üzgündüm daha sonra da beni çok üzgün hâle getirmişti. Etrafta dolaşan zombi gibi oluyorsunuz.

Cameron, şok terapisi ve uyku terapisini bir araya getirdi. Ve arka arkaya tekrarlanan kaset kayıtları. Diyor ki: “Janine, Janine sorumluluklarından uzaklaşıyorsun. ” “Sen çocuklarını ve kocanı korumak istemiyorsun. “ Hep aynı şey. Kulağa sorgu ediliyormuşsunuz gibi geliyor.

Evet, sogulama, ama hangi amaçla?

Bu, CIA’in Camero’nun araştırmasını pratiğe dökmesinden çok önceydi. KUBARK olarak bilinen “karşı sorgulama kılavuzunda” bu teknikler yer almaktadır. Bunlar kılavuzda yer alan sözlerdir: Bu el kitabındaki temel bir hipotezi tekniklerin bir kişilik regresyonu üretme yöntemleri üzerine kuruludur. Bazı olumsuz şeyler arasında son derece kısa bir zaman aralığı vardır. Psikolojik şok ve felç gibi. Deneyimli sorgulayıcılar görünür gerçeğin farkındadırlar. Ve “kaynağın” telkine ne zaman açık olduklarını bilirler. “Kaynağın” şoka gireceği anı anlarlar.

KUBARK (CIA KARŞI İSTİHBARAT SORGULAMA KILAVUZU)

Temmuz 1963 tarihli ilk kılavuz, "KUBARK Karşı İstihbarat Sorgulaması", ikinci kılavuzdaki materyalin çoğunun kaynağıdır. KUBARK, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın CIA'nın kendisi için kullandığı bir kripto isimdi. KUBARK kripto ismi, 1963 tarihli bir CIA belgesi olan KUBARK Karşı İstihbarat Sorgulaması'nın başlığında yer alır ve bu belge , diğer şeylerin yanı sıra, " dirençli kaynakların zorlayıcı karşı istihbarat sorgulaması" da dahil olmak üzere sorgulama tekniklerini açıklar. Bu en eski kılavuzdur ve elektrik şoku kullanımına iki referansla örneklendirildiği gibi, tehdit ve korku ,duyusal yoksunluk ve izolasyona ek olarak, kötüye kullanım tekniklerinin kullanımını açıklar.

Kılavuzlar, işkence tekniklerinin ters tepebileceğini ve acı tehdidinin genellikle acının kendisinden daha etkili olduğunu söyler. Kılavuzlar, "denekte, direnme iradesine üstün bir dış güç uygulayarak psikolojik gerileme yaratmak için" kullanılacak zorlayıcı teknikleri açıklar. Bu teknikler arasında uzun süreli kısıtlama, uzun süreli efor, aşırı sıcak, soğuk veya nem, yiyecek veya uykudan mahrum bırakma, rutinleri bozma, hücre hapsi, acı tehditleri, duyusal uyaranlardan mahrum bırakma, hipnoz ve uyuşturucu veya plasebo kullanımı yer alır.

...

Dr. Ewen Cameron’un gerçekleştirdiği deneylerinden ayrı bir başka şok türü çok uzakta değildi. Milton Friedman Chicago Üniversitesi’nde ekonomi dersleri veriyordu. Friedman, ekonomik şok terapisinin, toplumun yeniden düzenlenmiş kapitalizmin en saf hâlini kabul ettireceğine inanıyordu.

Ekim 2008’de 1929’daki krizden beri görülmüş en büyük finansal krizin ortasında Naomi Klein, Milton Friedman hakkında konuşmak için Chicago Üniversitesi’ne gitti.

Naomi Klein: Milton Friedman 90 yaşına geldiğinde Bush, Beyaz Saray’da onun adına doğum günü partisi düzenledi. O gün Geoerge Bush dahil herkes konuşma yaptı. Ama Donald Rumsfeld tarafından yapılan konuşma gerçekten etkileyiciydi. Rumsfeld’in konuşmasındaki benim en sevdiğim alıntı şu: “Milton, fikirlerin sonuçları olduğu gerçeğiyle şekillenmiş bir kişidir. “Benim burada tartışmak istediğim şey Wall Street’te gördüğümüz ekonomik kaos ve Main Street’te, ve Washington’da tabii ki, pek çok faktörün meyvesidir, ama bunların arasında Milton Friedman’ın fikirleri de vardır.

BUSH DOKTRİNİ

Bush Doktrini, George W. Bush tarafından ortaya konan çeşitli dış politika ilkelerini içeren doktrindir. 11 Eylül saldırılarından sonra geliştirilen ve 20 Eylül 2002 tarihinde The National Security Strategy of the United States başlığı ve W. Bush imzası ile yayınlanan ve tüm dünyayı bir savaş alanı olarak gören "Yeni Amerikan Millî Güvenlik Stratejisi"ne göre;potansiyel tehdit oluşturduğu ileride problem çıkarabileceği düşünülen her oluşum ya da ülkeye karşı nerede olursa olsun "vurulmadan önce vur!" felsefesi çerçevesinde karşılık verilmeli ve gerekirse düşman devletlerdeki rejimler değiştirilmelidir. Afganistan Savaşı da bu doktrin kapsamında yapılmıştır.

...

Wall Street’te yaşanan 1929’daki çöküş, 1930’daki Büyük Buhran’a yol açtı. Friedman’ın tezi, Roosevelt’in bir konuşmayla duyurduğu “Yeni Anlaşma”ya muhalefet oldu.

Bizim en büyük birincil görevimiz, insanları işe yerleştirmek. Akıllıca ve cesurca yüzleştiğimiz zaman aşılamayacak sorun değildir. Bu inancımı savunmam için bana izin verin. Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir. Ekonomist John Maynard Keynes’in etkisiyle Roosevelt, insanların tekrar iş sahibi olabilmeleri için kamu istihdam politikasını uygulamaya başladı. Bugün yaşadığımız durgunluk hafızanın gerilemesidir. Milyonlarca erkek ve kadına istihdam sağladık ve böylece güven ve umut geri gelecektir. Bu o kadar basit değildi.

Buhran, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar devam etti. Ancak savaştan sonra, Marshall kapsamına giren Keynes modeli Avrupa’da yayılmaya başladı. Onun ilkeleri yaygın bir şekilde kabul edildi. Ancak, Chicago Üniversitesi’nin Ekonomik Bölümü öyle düşünmüyordu.

TRUMAN DOKTRİNİ VE MARSHALL PLANI

Marshall Planı, II. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konmuş ABD kaynaklı, antikomünist hedefleri olan bir ekonomik yardım paketidir. 16 ülke, bu plan uyarınca ABD'den ekonomik kalkınma yardımı almıştır.

Marshall Planı'na karşılık SSCB, Doğu Bloku ülkelerinden gelen büyük miktarda kaynağın SSCB'ye savaş sırasında Mihver Güçlerine katılma tazminatı olarak ödenmesine rağmen, Molotof Planı olarak bilinen kendi ekonomik planını geliştirecekti.

Truman Doktrini, Marshall Planı'nın öncüsüydü. Mart 1947'de Başkan Harry Truman, dış yardım şeklinde destek sağlanmazsa komünizmin etkisine maruz kalabilecek ülkelere 400 milyon dolarlık acil yardım yetkisi verme niyetini açıkladı. Bu ülkeler arasında Yunanistan ve Türkiye de vardı. Daha sonra, Haziran 1947'de Dışişleri Bakanı George Marshall, tüm Avrupa'ya büyük çaplı ekonomik yardımın genişletilmesini önerdi. Marshall'ın Avrupa Kurtarma Projesi (daha çok Marshall Planı olarak bilinir) olarak adlandırılan planı, ABD Kongresi tarafından yetkilendirildikten sonra uygulanan plandı.

...

Naomi Klein: Milton Friedman, üniversiteden, “Yeni Anlaşma”ya karşı bir savaş başlattı.

Friedman, "Mount Pellerin Society" adlı bir grubun üyesiydi. Bu grup Avusturyalı Ekonomist Friederich von Hayek tarafından kurulmuştu. Grup, hükümetin hizmet vermeyi ve piyasalara müdahale etmeyi durdurduktan sonra ekonominin kendisini düzelteceğine inanıyordu. 50’li yıllarda çılgın olarak görülüyorlardı . Ancak, son 30 yılda ekonomik doktrinleri baskın hale gelmeye başlamıştı.

“Şok Doktrini”adlı tez bu dünya politikaları bize anlatıldığı zaman bir peri masalı olarak anlatıldı. Özgürlükleri ve demokrasileriyle dünyanın ilgisini çekmediler ama şoka, krize ve olağanüstü hâle ihtiyaçları vardı. Milton Friedman, krizin yararlarını anladı. Sadece gerçek ya da algısal kriz, gerçek bir değişimi üretir. Bir kriz oluştuğunda eylemler, etrafa yayılmış düşüncelere bağlıdır.

MKUltra PROJESİ

Proje MKUltra , ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından, sorgulamalar sırasında bireyleri zayıflatmak ve beyin yıkama ve psikolojik işkence yoluyla itirafları zorlamak için kullanılabilecek prosedürler geliştirmek ve ilaçları belirlemek için tasarlanmış ve üstlenilmiş bir insan deneyi programıdır.

MKUltra Projesi 1953'te başladı ve 1973'te durduruldu. MKUltra, deneklerinin zihinsel durumlarını ve beyin fonksiyonlarını manipüle etmek için deneklerin rızası olmadan yüksek dozda psikoaktif ilaçlar (özellikle LSD ) ve diğer kimyasalların gizlice uygulanması gibi çok sayıda yöntem kullandı. Ek olarak, kimyasal bileşiklerin ötesinde elektroşoklar, hipnoz, duyusal yoksunluk , izolasyon, sözlü ve cinsel taciz ve diğer işkence biçimleri de dahil olmak üzere başka yöntemler de kullanıldı.

Proje MKUltra, CIA'in Bilimsel İstihbarat Ofisi tarafından organize edilmiş ve Amerika Birleşik Devletleri Ordusu Biyolojik Savaş Laboratuvarları ile koordine edilmişti. Program, ABD ve Kanada vatandaşlarının habersiz test denekleri olarak kullanılması da dahil olmak üzere yasadışı faaliyetlerde bulunuyordu. MKUltra'nın kapsamı  genişti ve askeriyenin yanı sıra kolejler ve üniversiteler , hastaneler, hapishaneler ve ilaç şirketleri de dahil olmak üzere 80'den fazla kurumda araştırma kisvesi altında faaliyetler yürütülüyordu. CIA, bu kurumlardaki bazı üst düzey yetkililer CIA'in dahil olduğunun farkında olsa da, paravan örgütler kullanarak faaliyet gösteriyordu.

1940'ların başlarında, II. Dünya Savaşı sırasında Auschwitz ve Dachau toplama kamplarında çalışan Nazi bilim insanları insan denekler üzerinde sorgulama deneyleri yürüttüler. Barbitüratlar, morfin türevleri ve meskalin gibi halüsinojenler gibi maddeler, Polonyalı, Rus, Ukraynalı, Yahudi ve diğer milletlerden savaş esirleri üzerinde yapılan deneylerde kullanıldı. Bu deneylerin amacı, Dachau bilim insanı Kurt Plötner'in laboratuvar asistanlarından birinin sözleriyle "incelenen kişinin iradesini ortadan kaldıracak" bir gerçeklik serumu geliştirmekti.

Proje, Soğuk Savaş sırasında şüpheli Sovyet casuslarını sorgulamak ve zihin kontrolünün diğer olasılıklarını keşfetmek için mükemmel bir gerçeklik serumu üretmeyi denedi. Alt proje, hafızayı silmek için alt-aural frekans patlamaları kullanması gereken Donanmanın son derece gizli "Mükemmel Sarsıntı" programıydı; program hiçbir zaman gerçekleştirilmedi.

Ocak 1957'de CIA, bilimsel araştırmalarını genişletmek amacıyla MKUltra'nın bir alt projesini başlattı. Montreal'deki Allan Memorial Enstitüsü'nde psikiyatrist Dr. Donald Ewen Cameron yönetiminde yürütülen " Alt Proje 68 ", MKUltra programı içindeki en kötü şöhretli ve etik açıdan tartışmalı çabalardan birini temsil ediyor. Bu alt proje, özellikle " psişik sürüş " ve "depatterning" yöntemleri aracılığıyla insan davranışını manipüle etmek ve kontrol etmek için yenilikçi teknikler keşfetmeyi amaçlıyordu. Psişik sürüş, hastalara LSD veya barbitüratlar gibi güçlü psikoaktif maddelerin etkisi altındayken, genellikle kendini geliştirme veya kimlik güçlendirme temaları içeren kayıtlı mesajların sürekli olarak oynatılmasını içeriyordu.

Senato Sağlık Alt Komitesi tarafından yapılan bir duruşmada, CIA müdür yardımcısının ifadesinde, 30'dan fazla kurum ve üniversitenin, "her sosyal seviyede, yüksek ve düşük, yerli Amerikalılar ve yabancılar"daki bilgisiz vatandaşlar üzerinde uyuşturucu test etme deney programına dahil olduğu belirtildi. Bu testlerin birçoğu, sosyal durumlarda farkında olmayan deneklere LSD verilmesini içeriyordu.

Ordu, üç aşamada gerçekleşen LSD testine tabi tutuldu. İlk aşamada, kimyasal savaş deneylerinin test edilmesi için gönüllü olan 1.000'den fazla Amerikan askeri yer aldı. İkinci aşamada, ilacın istihbarat amaçlı kullanım olasılığının değerlendirilmesi için LSD dozu verilen 96 gönüllü vardı. Üçüncü aşamada, LSD aldıktan sonra operasyon saha testlerinin bir parçası olarak sorgulanan 16 isteksiz gönüllü olmayan denek üzerinde deneyler yürüten THIRD CHANCE ve DERBY HAT Projeleri yer aldı.

1938'de LSD, İsviçre'nin Basel kentindeki Sandoz Laboratuvarları'nda Albert Hofmann tarafından izole edildi. MKUltra'nın ilk yöneticileri LSD'nin varlığından haberdar oldular ve bunu "zihin kontrolü" için kullanmaya çalıştılar.

Nisan 1953'te Project MKUltra başladığında, deneyler akıl hastalarına, mahkumlara, uyuşturucu bağımlısı kişilere ve fahişelere LSD verilmesini içeriyordu - bir kurum görevlisinin dediği gibi "geri vuramayan insanlara". Bir vakada, Kentucky'deki bir akıl hastasına 174 gün boyunca LSD verdiler. Ayrıca, tepkilerini incelemek için CIA çalışanlarına, askeri personele, doktorlara, diğer hükümet ajanlarına ve genel halk üyelerine de LSD verdiler. Amaç, derin itirafları ortaya çıkaracak veya bir deneğin zihnini temizleyecek ve onları "bir robot ajan" olarak programlayacak ilaçlar bulmaktı. Zihin değiştirici ilaçları alan askeri personel, deneyler hakkında herhangi birine bilgi verirlerse askeri mahkemeye çıkarılmakla tehdit edildi. LSD ve diğer ilaçlar genellikle deneklerin bilgisi veya bilgilendirilmiş onayı olmadan verildi; bu, ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra uymayı kabul ettiği Nürnberg Yasası'nın ihlaliydi. Deneylere maruz kalan birçok gazi artık yasal ve parasal tazminat talep ediyor.

CIA, Midnight Climax Operasyonu'nda , olaylar hakkında konuşmaktan çok utanacak bir grup adamı elde etmek için San Francisco'daki teşkilatın güvenli evlerinde birkaç genelev kurdu. Adamlara LSD verildi, genelevler tek yönlü aynalarla donatıldı ve seanslar daha sonra izlenebilmek ve incelenebilmek üzere filme alındı. İnsanlara bilgileri dışında LSD verilen diğer deneylerde, arka planda notlar alan doktorlarla parlak ışıklar altında sorguya çekildiler. Deneklere, sırlarını açıklamayı reddederlerse "seyahatlerini" uzatacaklarını söylediler. Bu sorguya çekilen kişiler CIA çalışanları, ABD askeri personeli ve Soğuk Savaş'ta diğer taraf için çalıştığından şüphelenilen ajanlardı. Bunun sonucunda uzun vadeli bir güçsüzlük ve birkaç ölüm meydana geldi. Eroin bağımlıları, daha fazla eroin teklifleriyle LSD almaya rüşvetle ikna edildiler.

Güvenlik Ofisi sorgulamalarda LSD kullanıyordu, ancak MKUltra'yı yöneten kimyager Sidney Gottlieb'in başka fikirleri vardı: Gizli operasyonlarda kullanılabileceğini düşünüyordu. Etkileri geçici olduğu için, üst düzey yetkililere verilebileceğine ve bu şekilde önemli toplantıların, konuşmaların vb. gidişatını etkileyebileceğine inanıyordu. İlacın bir laboratuvarda test edilmesi ile gizli operasyonlarda kullanılması arasında bir fark olduğunu fark ettiğinden, LSD'nin "normal" ortamlarda insanlara uyarı yapılmadan verildiği bir dizi deney başlattı. İlk başta, Teknik Servis'teki herkes denedi; tipik bir deney, saatlerce birbirlerini gözlemleyen ve notlar alan iki kişiyi içeriyordu. Deney ilerledikçe, dışarıdakilerin hiçbir açıklama yapılmadan uyuşturulduğu ve ani asit yolculuklarının CIA ajanları arasında bir tür mesleki tehlike haline geldiği bir noktaya gelindi. Sabah kahvesinde ilacı alan bir ajan psikotik hale geldi ve Washington, DC'de koşarak yanından geçen her arabada bir canavar gördü. Deneyler, LSD hiç almamış bir ordu kimyacısı olan Frank Olson'un CIA amiri tarafından gizlice dozlanması ve dokuz gün sonra ilacın neden olduğu derin depresyon sonucu olduğu iddia edilen 13. kattaki bir New York City otel odasının penceresinden atlayarak intihar etmesinden sonra bile devam etti. Stephen Kinzer'e göre Olson, bir süre önce projenin ahlakiliğinden şüphe ederek üstlerine başvurmuş ve CIA'den istifa etmek istemişti.

Bazı deneklerin katılımı rızaya dayalıydı ve bu durumlarda daha da aşırı deneyler için seçilmiş gibi görünüyorlardı. Bir durumda, Kentucky'deki Ulusal Ruh Sağlığı Bağımlılığı Araştırma Merkezi'ndeki yedi uyuşturucu bağımlısı Afrikalı-Amerikalı katılımcıya 77 gün boyunca LSD verildi.

Sınıflandırılmamış MKUltra belgeleri , 1950'lerin başında hipnoz üzerinde çalıştıklarını gösteriyor . Deneysel hedefler arasında "hipnotik olarak indüklenen kaygılar" yaratmak, "karmaşık yazılı materyalleri öğrenme ve hatırlama yeteneğini hipnotik olarak artırmak", hipnoz ve poligraf sınavlarını incelemek, "karmaşık fiziksel nesne düzenlemelerini gözlemleme ve hatırlama yeteneğini hipnotik olarak artırmak" ve "kişiliğin hipnoza yatkınlıkla ilişkisini" incelemek yer alıyordu.

Cameron, LSD'ye ek olarak, çeşitli felç edici ilaçlar ve normal gücün otuz ila kırk katı hızında elektro-konvülsif terapi ile de deneyler yaptı . "Sürüş" deneyleri, denekleri haftalarca (bir vakada üç aya kadar) uyuşturucu kaynaklı komalara sokmaktan ve gürültü veya basit tekrarlayan ifadelerden oluşan bant döngüleri çalmaktan oluşuyordu. Deneyleri genellikle kaygı bozuklukları ve doğum sonrası depresyon gibi yaygın sorunlar nedeniyle enstitüye giren hastalar üzerinde gerçekleştirildi ve bunların çoğu, eylemlerinden kalıcı etkiler yaşadı. Tedavileri, kurbanların idrar tutamama, amnezi, konuşmayı unutma, ebeveynlerini unutma ve sorgulayanların ebeveynleri olduğunu düşünmeleriyle sonuçlandı.

Naomi Klein, Şok Doktrini adlı kitabında Cameron'ın araştırmasının ve MKUltra projesine katkısının zihin kontrolü ve beyin yıkama ile ilgili olmadığını, "dirençli kaynaklardan" bilgi çıkarmak için "bilimsel temelli bir sistem" tasarlamakla ilgili olduğunu savunuyor. Başka bir deyişle, işkence."

Alfred W. McCoy , "Tuhaf aşırılıklarından arındırılmış Dr. Cameron'un deneyleri, Donald O. Hebb'in daha önceki buluşu üzerine inşa edilerek, CIA'in iki aşamalı psikolojik işkence yönteminin bilimsel temelini attı" diye yazıyor ve önce öznede bir yönelim bozukluğu durumu yaratmaya , sonra da yönelim bozukluğu yaşayan öznenin teslim olarak acısını hafifletebileceği "kendi kendine verdiği" bir rahatsızlık durumu yaratmaya atıfta bulunuyor.

1950'lerin başında Avrupa ve Doğu Asya'da, çoğunlukla Japonya , Batı Almanya ve Filipinler'de Amerikan kontrolü altındaki bölgelerde , CIA ABD'nin cezai kovuşturmadan kaçınabilmesi için gizli gözaltı merkezleri ( kara bölgeler ) oluşturdu. CIA, düşman ajanı olduğundan şüphelenilen kişileri ve üzerlerinde çeşitli işkence ve insan deneyleri yapmak için "harcanabilir" gördüğü diğer kişileri yakaladı. Mahkumlar, psikoaktif ilaçlar verilirken, elektroşok uygulanırken ve insan zihinlerini nasıl yok edecekleri ve kontrol edecekleri konusunda daha iyi bir anlayış geliştirmek için aşırı sıcaklıklara, duyusal izolasyona ve benzerlerine tabi tutulurken sorgulandılar.

1973'te Watergate skandalının neden olduğu hükümet çapındaki panik sırasında CIA Direktörü Richard Helms tüm MKUltra dosyalarının imha edilmesini emretti.

Aralık 1974'te The New York Times, CIA'in 1960'larda ABD vatandaşları üzerinde deneyler de dahil olmak üzere yasadışı iç faaliyetler yürüttüğünü iddia etti. Bu rapor, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nin Kilise Komitesi ve CIA, FBI ve askeri istihbaratla ilgili kurumların yasadışı iç faaliyetlerini araştıran Rockefeller Komisyonu olarak bilinen bir komisyon tarafından soruşturmalara yol açtı.

1975 yazında, Kongre Kilise Komitesi raporları ve başkanlık Rockefeller Komisyonu raporu, CIA ve Savunma Bakanlığı'nın, LSD ve meskalin gibi psikoaktif ilaçların ve diğer kimyasal, biyolojik ve psikolojik araçların kullanımıyla insan davranışını nasıl etkileyeceğini ve kontrol edeceğini bulmak için kapsamlı bir programın parçası olarak hem habersiz hem de bilinçli insan denekleri üzerinde deneyler yaptığını kamuoyuna ilk kez açıkladı. Ayrıca en az bir denek olan Frank Olson'un LSD verildikten sonra öldüğünü de ortaya koydular.

Senatör Ted Kennedy 1977'de Senato kürsüsünde şöyle demişti: CIA'in Müdür Yardımcısı, otuzdan fazla üniversite ve kurumun, "her sosyal seviyede, yüksek ve düşük, yerli Amerikalılar ve yabancılar" olmak üzere, habersiz vatandaşlar üzerinde gizli uyuşturucu testleri içeren "kapsamlı test ve deney" programına dahil olduğunu açıkladı. Bu testlerden birkaçı, "sosyal durumlarda habersiz deneklere" LSD verilmesini içeriyordu.

Kanada'da, sorunun gün yüzüne çıkması çok daha uzun sürdü ve 1984'te CBC'nin bir haber programı olan The Fifth Estate'te geniş çapta öğrenildi. CIA'in Cameron'ın çabalarını finanse etmesinin yanı sıra, Kanada hükümetinin de bunun tamamen farkında olduğu ve daha sonra deneylere devam etmek için 500.000 dolar daha fon sağladığı öğrenildi. Bu ifşa, kurbanların ABD'li meslektaşlarının yaptığı gibi CIA'i dava etme çabalarını büyük ölçüde rayından çıkardı ve Kanada hükümeti sonunda 127 kurbanın her birine 100.000 dolar vererek, mahkeme dışında anlaştı. Cameron, oğluyla birlikte dağ tırmanışı yaparken geçirdiği kalp krizi sonucu 8 Eylül 1967'de öldü. Cameron'ın MKUltra ile olan ilişkisine dair kişisel kayıtlarının hiçbiri günümüze ulaşamadı çünkü ailesi ölümünden sonra bunları imha etti.

Savunma Bakanlığı, CIA ile birlikte çalışarak 1950'lerde ve 1960'larda binlerce "gönüllü" askere halüsinojenik ilaçlar verdi. Bu testlerin çoğu, beyin yıkama tekniklerinde algılanan Sovyet ve Çin ilerlemelerine karşı koymak için kurulan sözde MKULTRA programı kapsamında yürütüldü. 1953 ile 1964 yılları arasında program, uyuşturucu testi ve habersiz insan denekleri üzerinde yapılan diğer çalışmaları içeren 149 projeden oluşuyordu.

Birkaç bilinen ölüm Project MKUltra ile ilişkilendirilmiştir, en dikkat çekeni Frank Olson'ın ölümüdür. 1951'de Frank Olson, Amerika Birleşik Devletleri Ordusu'nda biyokimyacı ve biyolojik silah araştırmacısıydı. 1951'de akademik kaynaklar, 1951 Pont-Saint-Esprit toplu zehirlenme olayını yerel bir fırın aracılığıyla ergot zehirlenmesine bağladılar (bu makul görünüyordu çünkü ergot doğal olarak LSD'nin kimyasal öncüsü olan liserjik asit içerir).

1953'te, ölümünden birkaç gün önce, Frank Olson biyolojik silah araştırmalarının doğasına ilişkin ciddi bir ahlaki kriz nedeniyle Maryland, Detrick'teki (daha sonra Fort Detrick) Özel Harekat Bölümü'nün geçici şefi görevinden istifa etti.

Olson'ın endişeleri arasında şunlar vardı:

CIA tarafından kullanılan suikast materyallerinin geliştirilmesi

CIA'nın gizli operasyonlarda biyolojik savaş malzemelerini kullanması

Nüfuslu bölgelerde biyolojik silahlarla deneyler yapılması

Kağıt Klips Operasyonu kapsamında eski Nazi bilim insanlarıyla işbirliği

LSD zihin kontrol araştırması

Proje Artichoke kod adlı bir program kapsamında "terminal" sorgulamalar sırasında psikoaktif ilaçların kullanımı..

Kasım 1953'te Olson'a, bir CIA deneyinin parçası olarak bilgisi veya rızası olmadan LSD verildi ve bir hafta sonra 13. kattan düşerek öldü. Olson'u izlemekle görevli bir CIA doktoru, Olson'un düşüp öldüğü sırada New York City'deki bir otel odasında başka bir yatakta uyuduğunu iddia etti. 1953'te Olson'un ölümü, şiddetli bir psikotik atak sırasında meydana gelen bir intihar olarak tanımlandı. CIA'in kendi iç soruşturması, MKUltra'nın başkanı, CIA kimyacısı Sidney Gottlieb'in, Olson'un önceden bilgisi dahilinde LSD deneyini gerçekleştirdiği sonucuna vardı.

1994'te Olson'un cesedi mezardan çıkarıldı ve kafatası yaralanmaları Olson'un pencereden çıkmadan önce bayıldığını gösteriyordu. Bu, adli delillerin CIA'in olayların eski resmi versiyonuyla çeliştiği anlamına geliyor. Adli tabip Olson'un ölümünü "cinayet" olarak nitelendirdi.

Olson ailesi 2001'den (veya daha öncesinden) beri olayların resmi versiyonunu tartışıyor. Frank Olson'un, özellikle LSD deneyiminden sonra, çok gizli CIA programlarıyla ilişkili devlet sırlarını ifşa edebilecek bir güvenlik riski haline geldiği için öldürüldüğünü savunuyorlar; bunların birçoğu hakkında doğrudan kişisel bilgisi vardı.

SİLAH ENDÜSTRİSİ VE KÜRESEL SAVAŞ BARONLARI

Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) , 2024 yılında küresel askeri harcamaları 2,443 trilyon dolar olarak tahmin etti. Bu, SIPRI tarafından kaydedilen en yüksek seviye ve 2009'dan bu yana en büyük yıllık artış. SIPRI ayrıca, en büyük 100 savunma şirketinin toplam gelirlerinin 2023 yılında toplam 632 milyar dolara ulaştığını ve gelir bakımından en büyük beş şirketin Lockheed Martin, RTX , Northrop Grumman , Boeing ve General Dynamics olduğunu tespit etti. SIPRI'nin verileri ayrıca, 2019 ile 2023 yılları arasında en büyük beş silah ihracatçısı ülkenin Amerika Birleşik Devletleri, Frans , Rusya, Çin ve Almanya olduğunu gösterdi (birlikte, bu dönemde dünyanın silah ihracatının yaklaşık %75'ini sağladılar). Dünyanın bazı bölgelerinde, bireyler tarafından kullanılmak üzere önemli miktarda yasal ateşli silah ticareti yapılmaktadır (genellikle belirtilen amaçlar arasında kendini savunma ve avcılık/spor yer almaktadır). Yasadışı küçük silah ticareti, siyasi istikrarsızlıktan etkilenen birçok ülke ve bölgede gerçekleşmektedir. 2017'de, Küçük Silahlar Araştırması yaklaşık bir milyar ateşli silahın küresel dolaşımda olduğunu tahmin etmiştir; bunlardan 857 milyonu (%85) sivillerin elinde, 133 milyonu (%13) ulusal orduların elinde ve 23 milyonu (%2) kolluk kuvvetlerine aitti. Küçük Silahlar Araştırması ayrıca, dolaşımda olan ateşli silah sayısının 2006 ile 2017 arasında, öncelikle sivillerin elindeki silah sayısındaki artıştan dolayı önemli ölçüde arttığını tespit etmiştir.

11 Mart 2024 itibarıyla ABD Savunma Bakanlığı'nın 2025 mali yılı (FY2025) bütçe talebi 849,8 milyar dolardı. Temsilciler Meclisi, 20 Aralık 2024'te DoD ve DoE operasyonlarını 14 Mart 2025'e kadar FY2024 seviyelerinde finanse etmek için Sürekli Kararı onayladı; bu tarihte NDAA için Tahsisat süreci 119. Kongre tarafından yeniden ele alınacak. Senato, 21 Aralık 2024'te Başkan Biden'ın imzalaması için Sürekli Kararı yasalaştırdı.

ASKERİ KEYNESÇİLİK

Askeri Keynesçilik, hükümetin ekonomik büyümeyi artırmak için askeri harcamaları artırması gerektiği pozisyonuna dayanan bir ekonomik politikadır. John Maynard Keynes tarafından savunulan bir mali teşvik politikasıdır. Ancak Keynes, toplumsal açıdan yararlı kalemlere (özellikle altyapı) yönelik kamu harcamalarının artırılmasını savunurken, ek kamu harcamaları silah endüstrisine tahsis edilir; savunma alanı, yürütmenin daha fazla takdir yetkisi kullandığı alandır. Bu tür bir ekonomi, refah ve savaş devletleri arasındaki karşılıklı bağımlılığa bağlıdır; burada ikinciler, potansiyel olarak sınırsız bir sarmalda birincileri besler. Terim, genellikle Keynesçi ekonomiyi açıkça reddeden, ancak aşırı askeri harcamaları desteklemek için Keynesçi argümanlar kullanan politikacılara atıfta bulunmak için aşağılayıcı bir şekilde kullanılır.

Askeri Keynesçiliğe yönelik en doğrudan ekonomik eleştiri, hükümetin sağlık hizmeti, eğitim, toplu taşıma ve altyapı onarımı gibi askeri olmayan kamu mallarına yaptığı harcamaların eşdeğer askeri harcamalardan daha fazla iş yarattığını savunur.

Askeri Keynesçiliğin eleştirmeni olan Noam Chomsky, askeri Keynesçiliğin devlete askeri olmayan Keynesçiliğe göre avantajlar sağladığını ileri sürmektedir. Özellikle, askeri Keynesçilik daha az kamu ilgisi ve katılımıyla uygulanabilir. "Sosyal harcamalar kamu ilgisini ve katılımını artırabilir, böylece demokrasiye yönelik tehdidi artırabilir; kamu hastaneler, yollar, mahalleler vb. ile ilgilenir, ancak füzeler ve yüksek teknolojili savaş uçakları seçimi konusunda bir fikri yoktur." Esasen, kamu devlet harcamalarının ayrıntılarıyla daha az ilgilendiğinde, devlete parayı nasıl harcayacağı konusunda daha fazla takdir yetkisi sağlar.

Kalıcı savaş ekonomisi kavramı, 1945'te Troçkist Ed Sard'ın (diğer adıyla Frank Demby, Walter S. Oakes ve TN Vance) bir makalesiyle ortaya çıktı. Sard, savaş sonrası bir silahlanma yarışı öngören bir teorisyendi. O zamanlar, Amerika Birleşik Devletleri'nin bir savaş ekonomisi karakterini koruyacağını; barış zamanında bile ABD'nin askeri harcamalarının büyük kalacağını ve 1930'lara kıyasla işsiz oranını azaltacağını savundu. Bu analizi 1950 ve 1951'de genişletti.

DEMİR ÜÇGEN (ABD siyaseti)

Amerika Birleşik Devletleri siyasetinde , " demir üçgen", kongre komiteleri , bürokrasi ve çıkar grupları arasındaki politika yapma ilişkisini kapsar, tıpkı 1981'de Gordon Adams tarafından açıklandığı gibi. Bu "demir üçgen" kavramından daha önce 1956 Kongre Üç Aylık Haftalık Raporunda "Demir Üçgen: Etki, geçmiş ve görünüm" ve "Demir Üçgendeki Çatlaklar?" şeklinde bahsedilmişti

Demir üçgen kavramının merkezinde, bürokratik kurumların siyasi varlıklar olarak kendi güç tabanlarını yaratmaya ve sağlamlaştırmaya çalıştıkları varsayımı yer alır.

Bu görüşe göre, bir kurumun (örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nin Devlet işletmeleri, Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin bağımsız kurumları veya Düzenleyici kurum) gücü, tüketicileri tarafından değil, seçmenleri tarafından belirlenir. Bu amaçlar için, "seçmenler" ortak bir çıkar veya hedefi paylaşan siyasi olarak aktif üyelerdir; tüketiciler, bir hükümet bürokrasisi tarafından sağlanan mal veya hizmetlerin beklenen alıcılarıdır ve genellikle bir kurumun yazılı hedeflerinde veya misyon beyanında belirtilirler.

Görünürdeki bürokratik işlev bozukluğu, kurum ile seçmenleri arasında oluşturulan ittifaklara atfedilebilir. Bir kurumun resmi hedefleri, hizmet etmesi amaçlanan vatandaşların pahasına engellenmiş veya tamamen göz ardı edilmiş gibi görünebilir.

Bürokratik bir kurumun güçlü bir destek tabanı oluşturması gerekliliği, genellikle kurumun politika yetki alanı içindeki belirli bir grupla bağ kurmasıyla sonuçlanır. Bu, siyasi alanda gücünü önemli ölçüde artırabilecek potansiyel müttefikleri belirleyerek, onların toplumsal zekasını kullanarak kolektif sosyal sermayeyi kaldıraçlayarak gerçekleştirilir.

Özellikle, bürokrasinin daha alt kademelerinde, bir ajansın hizmetlerinin hedeflenen alıcıları önemli bir etkiye sahip olmayabilir ve bu da onların etkisiz destekçiler olarak algılanmasına neden olabilir. İlgi alanları yaygın olan genel halkın büyük bir kısmı siyasi katılımdan yoksun olabilir, tutarsız oylama davranışları gösterebilir, dağınıklık veya ataletten muzdarip olabilir ve sıklıkla mali güç veya kaynaklardan yoksun olabilir.

Buna karşılık, 501(c) ve 527 örgütleri de dahil olmak üzere özel kuruluşlar veya savunma grupları genellikle önemli bir güce sahiptir. Bu gruplar genellikle sağlam bir örgütlenmeye, önemli kaynaklara, yüksek seferberlik kapasitesine sahiptir ve oylama kalıpları, kampanya katkıları, lobi faaliyetleri ve hatta yasama başlatmalarıyla kanıtlandığı gibi siyasi çabalarda oldukça aktiftirler.

Bu nedenle, bir kurum, dikkatini belirlenen hizmet alıcılarından stratejik olarak seçilmiş bir destekçi grubuna kaydırmayı avantajlı bulabilir. Bu, kurumun siyasi nüfuzunu artırma hedefini sürdürmesini sağlar.